Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Antalya İl Temsilcisi Bekir Zorlu, Antalya’nın Kemer, Demre ve Aksu ilçelerinde yaşanan orman yangınlarına ilişkin öz eleştiride bulundu.
Yaşanan her orman yangını sonrası ‘duyarsız vatandaşlar yangına davetiye çıkardı’ tutumundan vazgeçilmesi gerektiğini savunan Zorlu, “Sistemsel olarak eğitimin suçu var, gazeteciliğimizin suçu var hepimizin suçu var” şeklinde konuştu.
KÜLLERİMİZDEN YENİDEN DOĞMA ZAMANI
Orman varlığı bakımından parmakla gösterilen yerler arasında bulunan Akdeniz Bölgesi son dönemlerde yerel ve ulusal basında orman yangınlarına ilişkin haberleri ile gündeme geliyor. ‘Ciğerlerimiz yanıyor’, ‘Kül oluyoruz’, ‘Alevlere teslim olduk’ şeklinde tarif edebileceğimiz haberler sonrası küllerimizden yeniden doğmak adına çalışmalar ağırlık kazanırken, konuyu alanları gereği yakından takip eden isimler de konuya ilişkin düşüncelerini basın-yayın organları aracılığıyla kamuoyuna duyurmaya devam ediyor.
ORMAN YANGINLARI SONRASI GÖZLER TEMA’DA
Konuya ilişkin son gelişmeleri yakından takip eden kesimler arasında, sivil toplum kuruluşları da yerlerini alıyor. İnsanı toprakla, toprağı fidan buluşturan vakıf olarak milyonlarca gönüllünün sesi olan Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı da konuya ilişkin gerekli duyarlılığı ve hassasiyeti gösteriyor. Akdeniz’de Yeni Yüzyıl Gazetesi’nin sorularına yanıt veren TEMA Vakfı Antalya İl Temsilcisi Bekir Zorlu, konuya geniş bir perspektif üzerinden yaklaşım göstererek herkesi öz eleştiriye davet ediyor.
“AKDENİZ BÖLGESİ DAHA ÇOK RİSK TAŞIYOR”
Önce Kemer’de ardından Demre ve Aksu ilçelerinde yaşanan ve son derece üzücü olarak tarif edebileceğimiz orman yangınlarına ilişkin TEMA Vakfı İl Temsilcisi olarak görüşlerini paylaşan Zorlu, “Orman yangınları her dönemde olan, milyonlarca hektar alan yanar, tekrar kendini yenileyen bir sistem. Her zaman olacak ve olmaya da devam edecek. Tabii ki şöyle doğru bilinmeyen bazı noktalar vardır. Oralar ülkemiz için de orman bölgesi olarak en yoğun orman olan yerler, Muğla bölgesi ve Antalya bölgesidir. Genellikle Karadeniz olarak bilinir ama fındık olduğundan dolayı yeşildir. Risk taşıyan bölge Akdeniz bölgesi ve Muğla bölgesidir. En çok tahribat ve yangınlar uzun süre buralarda olur” dedi.
“İSTİSNAİ DURUMLAR DA YAŞANABİLİYOR”
Orman yangını sonrası vatandaşların sosyal medya hesaplarından, ‘Yangın kasıtlı olarak mı çıkartıldı?’, ‘Vatandaşlar neden duyarsızlık görüyor?’, ‘Orman yangınları konusunda yeterli düzeyde bilinçli değil miyiz?’ şeklindeki yorumları hatırlattığımız Zorlu, şöyle konuştu; “Vatandaşların her tedirginliğine saygı duymak gerekir. Bazen enteresan da olsa bu tür şeylerin yaşandığı da oluyor. Yüzdesel oranda ne kadar olduğu önemli değildir. Vatandaşlar, hakikaten çok duyarlı. Sivil toplum kuruluşlarında sadece TEMA olarak değil herkes bu şekilde yapılan en ufak bir şeyde, eyleme geçtiğinden dolayı, yapılmaya çalışılsa bile sanıyorum STK’ların ve vatandaşın duyarlılığından dolayı düşünülen eylemin önüne geçiliyor. Fakat şimdi Orman Bölge Müdürlüğü’nün, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın da orman olan, yanan yerlerde kesinlikle tekrar ormana dönüştürülmesi ile ilgili kanunları var. Fakat bunlar ne oluyor? Siyasi olarak girmiyorum ama sistemsel anlamda bakanlıklarda bazen istisnai şeyler olduğu oluyor. Hiç olmadı denmez. Bunun emsalleri var. Marmaris’te var farklı birkaç noktada var. Fakat her yıl onlarca orman yangınlarının yaşanması bu tahribatın olacağı anlamına gelmiyor. Sadece sistemsel anlamda vatandaşların duyarlı olmasının önleyici bir etkiye sahip olduğunu düşünüyorum. Duyarlı olmaya da devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
“BUNUN KONTROLLERİ KİMİN TARAFINDAN YAPILIYOR?”
Kastın olmadığı durumlarda, bilinçsiz davranışlarında orman yangınlarına davetiye çıkarttığını gündeme getirdiğimiz Zorlu, faturanın sadece vatandaşa kesilmesinin yanlış bir tutum olduğunu savundu. Duyarlılık temasında konuyu değerlendiren Zorlu, “Sonuçta vatandaşlar, şahıs olarak sorumlu değil. Bunlarda hepimizin suçu var. Sistemsel olarak eğitimin suçu var. Sistemsel olarak gazeteciliğimizin suçu var. Sistemsel olarak TEMA Vakfı’nın sorumluluğu var. Diğer STK’ların sorumluluğu var. Orman konusunda televizyon reklamlarının bilinçlendirmesinin bile bir sorumluluğu var. Sanki burada ‘vatandaşlar piknik yaptı sonra ormanı yaktı’ gibi bir algı var. Bunun kontrolleri kimin tarafından yapılıyor? İçişleri Bakanlığı, Valilikler ve Kaymakamlıklar tarafından yapılması gerekiyor. Bir kişiye çuvaldızın ucunu batırdığımız zaman, vatandaşı suçlayamayız. Burada da biz suçluyuz. Sistemsel anlamda 1 Mayıs-31 Ekim tarihleri arası, Türkiye’den orman yangını riskli aylardır. Bu 1 Mayıs ile 31 Ekim tarihleri arasında orman bölgelerinin olduğu yerlerde denetimler çoğaltılarak vatandaşlara bırakılmasıydı. Orman köylüsü değil. Sokaktan geçen vatandaş duyarsız olabilir, sinirli olabilir, dalgın olabilir. Bir şey diyemeyiz ama bunu otokontrol sistemi üzerinden Tarım ve Orman Bakanlığı, köy muhtarları veya ilçe kaymakamları ile istişare yaparak bunun duyarlılığı üzerinde 1 Mayıs-31 Ekim tarihleri arasında çok daha bilinçli bir şekilde reklamlarla, tabelalarla vatandaşı uyarabiliriz. Burada kimseyi suçlayamayız” şeklinde konuştu.
“DENETİM YAPAN HESAP SORAN VATANDAŞLAR VAR”
Yaşanan orman yangınları ya da olağandışı durumlar sonrası TEMA Vakfı’nın mevcut çalışma ve proje takvimindeki son duruma ilişkin konuşan Zorlu, “TEMA Vakfı olarak genel merkezimizde orman yangınları olunca veya toprak erozyonu olarak anımsanıyor. Halbuki TEMA Vakfı’nın çok çeşitli platformlarda çalışmaları var. Fakat orman yangınlarının olduğu dönemde sistem tamamen çöküyor. Yoğunluk o tarafa geçiyor. Manavgat yangını sonrası vatandaşlar oturduğu semte bağış yapmaya çalıştı, binlerce fidan geldi. Sonra bunun denetimini yapan vatandaşlarımız oldu. ‘Niye dikilmiyor?’ denildi. Sistem otomatik olarak bizi zaten soyutlayıp, yangının olduğu dönemde programımızı değiştirmeye yönlendiriyor. Ama programımız değişmiyor” ifadelerini kaydetti.
“YARDIMCI OLABİLECEĞİMİZ BİR KONU VAR MI?”
Orman yangınlarının yaşandığı dönemlerde gönüllü sayısında gözle görülür bir artış yaşandığını kaydeden Zorlu, “Bugün hiç yoksa 5 tane telefon geldi. ‘Biz ne yapabiliriz? Yardımcı olabileceğimiz bir konu var mı?’ şeklinde. Şu anda yaşanan olay, lokal bölgede oluyor. Mesela bu bölge Muğla olsa, Muğla bölgesindeki temsilciler aranır veya oradaki kişilere ‘Ne yapabiliriz?’ şeklinde danışılır. Bazen sayılar artıyor. Gelenler, gidenler oluyor. O arada bilinçlendiriyoruz. Saman alevi gibi bir sistem oluyor” ifadelerini kaydetti.
“HER YIL BÜYÜYEREK BÜTÜN ÇOCUKLARA ULAŞIYORUZ”
“TEMA Vakfı olarak bizim en çok üzerinde durduğumuz şey, geleceği kurtarmak” diyen Zorlu, yürütülen tüm çalışmaların, atılacak tüm adımların eğitim odaklı olduğuna dikkat çekti. Zorlu, şu noktalara değindi; “Büyük insanların bugünkü konuşmalarımız tabii ki piyasada etkisi oluyor. Esas eğitime önem verdiğimizden dolayı eğitim platformunda desteğe ihtiyacımız var. 600 bine yakın 3. ve 4. sınıf çocuklara ‘Ağaç Kardeşim’ projesi ile Türkiye’nin 81 ilinde eğitim veriyoruz biz. Bu çocukları fidanla buluşturup, tohumdan fidana dönüp toprakla buluşması ile ilgili çok güzel materyaller ile okul öğretmenlerimiz ve gönüllü öğretmenlerimiz ile her yıl büyüyerek bütün çocuklara ulaşmaya çalışıyoruz. Zaten araştırmalarda da en çok hafızada kalan, çocukları en çok etkileyen, ilkokul 3. ve 4. sınıfların geleceği kurtarmak açısından eğitime çok önem verdiğimizden dolayı özellikle bu sanal koşullar ve RUN Antalya, İstanbul Maratonu gibi koşularda toplanan bağışlarla bunları yapıyoruz. Bu tür şeylerde duyarlı olup da çocuklara destek olunduğu zaman daha çok kişiye ulaşabileceğimizi, geleceğimizi kurtarabileceğimize inanıyorum.”
“ÖNCEDEN GÖNÜLLÜ OLSAYDINIZ DİYEREK SİTEM ETMİYORUZ”
Toplumu derinden etkileyen olağan dışı durumların STK’lara olan etkilerine de ışık tutan Zorlu, “Gönüllü sayısında artış düşüncesini ‘emin ol öyle bir şey yok’ şeklinde yorumlayabilirim. Zaten gönüllülük işi olduğundan dolayı, gönüllü olmak ile kendisini iyi hissettiğini hissediyor. ‘Sivil toplum kuruluşlarına üyeyim, gönüllüyüm, bunlarla iş yapıyorum’ diyerek en azından farkındalık konusunda adım attığına inanıyor. Her şahsın herkesin 1 milyon 100-150 bin gönüllüye ulaşması Türkiye’de değil, dünyada nadir görülen sayılı vakıflardan bir tanesidir. Gerçekten çok hızlı şekilde büyüyen bir vakıf. Bütün bin 150 gönüllünün hepsinin aktif olarak yer aldığı bir çalışma yok ama sistemsel anlamda ne kadar çok gönüllülük o kadar çok ses getirir ve insanlara farkındalık yaratır. Çoğalmasını talep ediyoruz tabii ki. Fakat burada sadece, ‘Keşke önceden gönüllü olsaydınız’ gibi bir sitemde bulunmuyoruz. Keşke yangın olmadan gönüllülük olsaydı olurdu ama zaten bu mümkün olmadan çok gönüllümüz, gönüllü olarak özellikle öğretmenlerimiz, gençlerimiz bu konuda çok duyarlı. Gelecek vaat ediyor. İnşallah bundan sonra da olacağını tahmin ediyorum. Kurumsal olarak TEMA araştırmalar sonucunda en güvenilir STK’lar arasında yerini almıştır. Onun için elimizden geldiği kadar dikkat ediyoruz. Hiç kimseyi kırmadan insanlara gönüllülük kısmında herkesi davet ediyoruz” diye konuştu.
“BİRDEN ÇOK SİVİL TOPLUM KURULUŞUNA ÜYE OLMALISINIZ”
Açıklamalarında vatandaşlara tavsiyelerde de bulunan Zorlu, “Herkes STK’larda hatta mümkünse birkaç STK’da yerini alsın. Bu ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir. Sivil toplum kuruluşları ne kadar çok aktif olursa ülkemizdeki eğitim seviyemiz yükselir. Sadece TEMA Vakfı olarak demiyorum. Gönül bağı olan her STK’ya da gönüllülükte üye olarak insanlar aktif bir pozisyonda hatta gençlerin yeni 2 yıldır ortaya çıktı. Üniversitelerde bu bölümleri açmışlar. Her bir gönüllülük de gideceksiniz ve orada aktif olarak gözükeceksiniz ama üniversite çağında. Küçük çağda başlarsa çok daha hızlı bir verim alınabileceğine inanıyoruz” dedi.
Haber: Duygu TEKİN