AYETLERİ ALGILAMADA HADİS ALGISININ ETKİSİ-1

  • imsa

Bu haftaki köşe konuğumuz ayetleri algılamada hadis algısının etkisi adlı yazısından alıntılar içeren üç bölümlük yazısı ile on dokuz mayıs üniversitesi ilahiyat fakültesi arşiv görevlisi Salih KESKİN.

   Evrensel niteliklere sahip son din olan İslâmiyet’in iki temel kaynağı Kur’an ve Sünnettir. Kur’an’sız bir İslâm dini düşünülemeyeceği gibi Sünnetten ayrı bir İslâm dinini düşünmek de mümkün değildir. İslâm pratik hayatta yaşanmak için gönderilmiş, Hz. Peygamber’de (a.s.) bu yaşantıyı insanlara kapsamlı bir şekilde göstermiş ve bu sahada en güzel örnek olmuştur. Dolayısıyla Kur’an’ın açılımı olan Sünnet, İslâm’ın pratiğe yansımış şeklidir.

   Hiç şüphesiz bir metin ( Mushaf) olarak Kur’an’ı (vahyi) anlayabilmek için, hadisleri doğru anlamak büyük bir ehemmiyet ifade etmektedir. Hadis ve sünneti göz ardı ederek vahyi anlama çabası içinde olmak, daha baştan bu çabadan murad olan “doğru anlam”a ulaşmanın önünü tıkamak anlamına gelecektir. İşte bu noktada hadisin nasıl anlaşıldığı sorusu önem kazanmaktadır.

   Bağlamından kopuk olarak değerlendirilen bir hadis rivayeti, âyetin anlaşılmasına direkt ya da dolaylı olarak etkide bulunacak, bu da Müslümanların din anlayışı üzerinde ciddi etkiler bırakacaktır. Vahyin murad etmediği şeyleri söyletebilecek bir sonuç ortayaçı karması açısından “hadisin yanlış ya da eksik anlaşılması” sorunu, âyetleri anlama hususunda kendi önemini hissettirmektedir. İnsanın hayatını Kur’an merkezli olarak inşa etmesini sağlayacak bir süreç olan Kur’an’ı anlama çabası, hiç şüphesiz sadece metne bakarak gerçekleşecek bir gayret değildir. Metne hayat veren, onun anlaşılmasını sağlayan; siyâk- sibâk ilişkisi, âyetlerin farklı âyetlerle ilişkisi ve tabii ki âyetlerin hadislerle ilişkisi bu anlamda üzerinde önemle durulması gereken hususlardandır.

   Vahyi anlamada âyet ve hadis ilişkisi o derece önemlidir ki bunu, iki unsurun et ve tırnak gibi birbirlerine bağlı oldukları şeklindeki bir benzetmeyle ifade edecek olursak yanılmış olmayız. Bunların birbirinden ayrılmasının vahyi anlama çabası içinde olan kimseyi farklı mecralara sürükleyeceği de aşikârdır. Kitap, Nebi olmadıktan sonra kürekçisi olmayan bir kayık gibidir. Bu kayıkla acemi yolcular, hayat denizinde ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, gitmek istedikleri yere varamazlar. Kitapsız bir peygamber ise, ışığı olmayan bir kılavuz gibidir.

   Elbette bir metin olarak Mushaf’ın birden çok anlamı olabilecektir. Zira anlama ve yorumlama faaliyetinin subjektif karakteri bu sonucu zorunlu olarak oluşturmaktadır. Belki bir sözün tek ve nihai yorumu yoktur, ama unutulmamalıdır ki sonsuz ve sınırsız yorumu da yoktur. İşte bu noktada hadis ve sünnet sonsuz/sınırsız yorumun önüne geçmekte ve vahyin anlaşılmasının temel parametrelerinden biri haline gelmektedir.

   Örnek vermek gerekirse; hadis/sünnet, kaynak olarak dikkate alınmadığında hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili olan “Kadın ve erkek hırsızlık yaptığında elini kesin” âyetindeki söz konusu emir mutlak olarak yorumlanabilmektedir. Ancak hadisler ışığında âyet değerlendirildiğinde, hırsızlık suçunun unsurlarının oluşması için çalınan malın koruma altında ve nisab miktarında olması, çalınan malın çabucak bozulan cinsten olmaması, hırsızlığın kıtlık senesinde vuku bulmaması gibi şartlar dâhilinde, ayrıca “Hadleri şüphelerle savuşturun” hadisi ışığında anlamak mümkün olacaktır. Böylesi bir anlam farklılığı

bizlere hadislerin vahyi anlarken ne kadar hayati bir konuma sahip olduğunu açıkça göstermektedir.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.