Mutad olduğu üzere ayda bir olarak sizlerle paylaştığımız ustalardan seçmelerde bu hafta, Prof. Dr. Fikret KARAMAN ve Leyla YILDIRIM ortak çalışması olan, mesned ilahiyat araştırmaları dergisinin 2020 yılının11. Cilt ve 2. sayfasında yayınlanan Bidat ve Hurafelerin Ortaya Çıkış Sebepleri adlı makalesini beş bölümden oluşan alıntılar şeklinde paylaşacağız.
Arapçada icat etmek, örneği olmaksızın yapıp ortaya koymak, inşa etmek anlamlarına gelen b-d-a kökünden türeyen bidat, daha önce benzeri bulunmayıp sonradan ortaya çıkan (muhdes) şey anlamına gelir. Bir başka anlamı ise yeni bir iş yapmak veya bir şeyi icat etmektir. Dini bir terim olarak, bidat, Hz. Peygamber (s.a.s)den sonra ortaya çıkan, Kitap ve Sünnette hükmü bulunmayan, dolayısıyla dini bir delile dayanmayan, ayrıca ashabın, tabiinin ve müçtehit imamların görüşlerine aykırı olan anlayış, fikir, fiil ve davranışlar şeklinde tanımlanmıştır.
H-r-f (Harefe), kökünden türemiş bir isim olan hurafe kelimesi, akla ve gerçeğe aykırı olan düşünce, hoş etki bırakan yalan söz, haber ve eylem demektir. Bir başka ifade ile dinin özünde olmayan, bir takım yollarla sonradan dine sokulan, toplumda dini inanç ve ibadet gibi kabul gören söz, fiil ve davranışlardır. Bu bağlamda hurafe, boş inanç ve bilgi alanının dışında kalan, gerçekle bağlantısı bulunmayan varsayımlara inanmaktır. İslâm dini açısından değerlendirdiğimizde; Kurân-ı Kerîm ve hadislere dayanmayan uydurulmuş masallar hurafe kapsamına girer. Bunlar; din adına ileri sürülüp benimsenen, fakat bilimsel temeli olmayan şeylerdir. Diğer bir ifade ile hurafe, medeniyetin ilerleyişi sonucunda inanç biçimlerinin farklılaşması ile birlikte ortaya çıkmıştır.
İlahi dinlerden Yahudilik ve Hıristiyanlıkta bu tür davranışların olağan hale geldiğini söylemek mümkündür. İlahi olmayan dinlerde de hurafeler hep var olmuştur. Bu bağlamda Hinduizm, Budizm, Şintoizm, Şamanizm, Maniheizm, Zerdüştlük gibi dinlerin inanç sistemleri de doğrudan hurafenin kaynağını beslemişlerdir. Özellikle dinler tarihi incelemeleri, toplumların, dinden uzaklaşıp dinin yerine hurafe ve cahilî kalıntıları benimsediklerini çeşitli örneklerle dile getirirler. Halk tabakalarının eski dinlerinin tören ve geleneklerinden ayrılamadıklarını, bütün kitaplı dinlerin tarihleri göstermektedir. Peygamberin öğrettikleri dinin esasına sadık olan din bilginleri, her yerde bu hurafelerle mücadele etmişler, insanları bunlardan uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Sosyal hayatın her alanında var olan hurafeler, eski inançlardan arta kalan kırıntıların, din, örf, adet ve kültür olarak ortaya çıkmasıdır.
21. yüzyılın ilk çeyreğini oluşturan bu günlerde, hurafe ve bidatların varlığı bir realitedir. Nitekim araştırmanın amacı da, halk arasında yaşayan bidat ve hurafelerin ortaya çıkış sebebini tespit etmek ve bu tür anlayışların itikadi yönden nasıl sorun oluşturduğunu belirlemeye çalışmaktır. Böylece bu yanlış uygulama ve inanışların kaynağı belirlenip, İslam kültüründen ayıklanması durumunda İslamiyetin ne kadar sade, arı duru ve hayatın akışına uygun bir din olduğu daha iyi anlaşılacaktır.(Yarın kısmet olursa ikinci bölüme kaldığımız yerden devam edeceğiz.)