Mutad olduğu üzere ayda bir olarak sizlerle paylaştığımız ustalardan seçmelerde bu hafta, Prof dr Fikret KARAMAN ve Leyla YILDIRIM ortak çalışması olan, mesned ilahiyat araştırmaları dergisinin 2020 yılının11. Cilt ve 2 sayfasında yayınlanan Bidat ve Hurafelerin Ortaya Çıkış Sebepleri adlı makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Geçen yazıda Müslümanlığa ilahi olan dinlerden geçen bidat ve hurafelerin neler olduğunu alıntılamıştık bu hafta ise
İlahi Olmayan Dinlerden Gelen Bidat ve Hurafelerin ikinci bölümünü paylaşacağız.
Şamanistlerin inançlarına göre, ateş her şeyi temizler ve kötü ruhları kovardı. Şamanlar törenlerinde de ateşi öven ilahiler söylerler, Göktürkler de ateşin kutsallığına inanırlar, ocağa saygı ve tazim gösterirlerdi. Anadoluda da ocağın tütmesi mutluluk alameti olarak bilinmektedir. Müslüman Kırgız ve Kazakların düğün törenlerinde de ateş ve ocak, Şamanistlerde olduğu gibi önemli bir öğedir. Tedavi ile ilgili tütsü, kurşun dökme, dağlama vb. uygulamalarda ateş ile ilgili olup bu inanca dayanmaktadır. İnsanların öldükleri yerde ve mezarlarında ateş ve mum yakmak bir çeşit kurban sayılırdı. Eski İran inançlarının belirtisi olarak yayılmış Hıdrellez günü, ateşler yakılıp etrafında halaylar çekilir. Ateşin üzerinden atlanır. Anadoluda yaygın olan parpı, alazlama, tütsü, dağlama, kurşun dökme, mum yakma, mezarlarda ateş yakma da bu inanca dayanmaktadır.
Su, Türkler için çok önemlidir. Günümüzde Türkler, bulundukları yerde bir sıkıntı ve zorluk yaşadıklarında kutsal saydıkları su mekânlarına gitmektedirler. Kutsiyet atfedilen su ve pınarlar, şehit, veli gibi kişilerin türbesi ile yan yana bulunmaktadır. Kendisine su verene, su gibi aziz ol demekle, dün olduğu gibi bugün de suyu aziz saymaktadır. Bütün bunların, su ile ilgili eski Türk inanç ve pratiklerinin farklı biçimlerde, günümüzde de varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Günümüzde kutsal kabul edilen bereketli ve uğurlu sayılan pınarlar, dileği kabul olsun diye bazı camilerdeki şadırvanlara ve havuzlara madeni para atma adeti de bu inançtan kaynaklanmaktadır.
Ağacın kutsallaştırılması inancı, en eski kavim ve dinlerin hemen hep-sinde rastlanan bir durumdur. Eski Türklerde ağaç ve ormana saygı yaygın bir inanış idi. Bu sebeple bazı ağaçları takdis etmişler, özellikle kayın ağacını efsunlarında bulundurmuşlardır. Kayın ağacı Altayların dualarında anılmıştır ve bu ağaç koruyucu olarak kabul edilmiştir. Çocuğu olmayan kadınlar da ağaçların dibine giderek dua etmişlerdir. Eski Türklere bu inançlar muhtemelen İran, Hindistan ve Mezopotamya yöresinden aktarılmıştır. Bugün de her yıl çam ağaçlarının dükkânların ve evlerin köşelerini süslemesi, bazı ağaçların kutsal kabul edilerek bez bağlamak suretiyle dilek tutulması ağaç inancının izlerinin yansımasıdır.
Bugün halkın arasında eski Babil ve Mısır müşrikleri ile eski Türk Budist ve Şamanistlerin kullandıkları put, afsun ve tılsımlarından hiç farkı olmayan tılsım ve afsun öğreten pek çok kitap ve risaleler bulunmaktadır. Bu risalelerde düşmanı öldürmek, mal ve mülkünü imha etmek, birinin kalbini kazanmak, servetini ele geçirmek ve cinleri kendi hizmetinde kullanmak gibi işler için afsun ve tılsımlar öğretilmektedir. Bilgisiz müminleri kandırmak için de içine Kuran-ı Kerimden ayetler, Esma-i Hüsna ve mübarek dualar karıştırmışlardır. Bu kitaplar arasından Şemsül-Maarif-il-Kübra ve Kenzül-Havası örnek olarak göstermek mümkündür.