Mutad olduğu üzere ayda bir olarak sizlerle paylaştığımız ustalardan seçmelerde bu hafta, Prof dr Fikret KARAMAN ve Leyla YILDIRIM ortak çalışması olan, mesned ilahiyat araştırmaları dergisinin 2020 yılının11. Cilt ve 2 sayfasında yayınlanan Bidat ve Hurafelerin Ortaya Çıkış Sebepleri adlı makalesine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Geçen yazıda Müslümanlığa İlahi Olmayan Dinlerden Gelen Bidat ve Hurafelerin ikinci bölümünü paylaşmıştık. Bu hafta ise alıntının son bölümü olan kültürel etmenler konusu ile devam edeceğiz.
İslam âlimleri dinin Hz. Peygamberin tebliğ ettiği şekliyle muhafaza edilmesi ve İslâmiyetin bekasının sağlanması yolunda son derece dikkatli davranmışlardır. Buna rağmen birçok gelenek ve görenek din olarak algılanmış bu da bidat ve hurafelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Zaman içerisinde bunların bir kısmı halk tarafından benimsenmiştir. Bidatların ortaya çıkmasında İslâmî esas ve hükümlerin İslâmiyete yeni girenler tarafından yanlış anlaşılması ya da eski kültür mirasının etkisiyle yanlış yorumlanmasının etkisi büyüktür. Bunun yanı sıra bilgisizlik sebebiyle İslâmda olmayan bir düşünceyi veya inancı dinde varmış gibi algılanması, gördüklerine, işittiklerine ve alıştıklarına uyması, yanlış da olsa o telâkkiden ayrılmak istememesi gibi sebepler de bidatların ortaya çıkmasında ve yayılmasında etkili olmuştur.
Toplumların yaşam biçimleri farklı olduğu için, her toplumun kendine özgü hurafeleri bulunmak-tadır. Çoğumuz psikolojik olarak bu tür inanışların negatif etkisine maruz kaldığımız için bu inançlara daha içten bir şekilde inanırız. Kabul etmesek bile, pek çok insanın yaşamı belirli oranda, hurafelerin etkisi altındadır. Gerçekleşmesini istemediğimiz bir olayı anlatırken tahtaya vurmak, yıldız kayarken dilek tutmak gibi hepimizin çeşitli takıntıları vardır. Çünkü insanlar hurafelerin tu-zağına düşüp manevi boşluklarını giderecek bir takım arayışlara girmektedirler.
Hurafelerin doğmasında psikolojik sebeplerin en önemlilerinden bir tanesi de çaresizlik düşüncesidir. Modern bilimden ve modern teknikten yoksun olan ilkelin, doğal olaylar ve felaketler karşısındaki çaresizliğini giderecek tek yol, bu felaketlerin nedeni olarak kabul ettiği doğaüstü kuvvetleri yumuşatmak, onların gönlünü hoş etmektir.
Psikolojik etmenlerin yanında bir diğer faktörde geleceği bilme arzusudur. Her insanda doğuştan geleceği(doğum ya da ölüm tarihini) bilmek ve doğa kanunlarına hâkim olmak merakı ve arzusu bulunmaktadır. Bu, binlerce yıl önce de böyleydi, bugün de böyledir. İnsanlık tarihi boyunca insanın geleceğini bilme merakı birçok kurum ve kuruluşlar tarafından istismar edilmiştir. Bu kurumlar geleceği bildirmede çeşitli yayın organlarını kullanmışlardır. İstismarı destekleyen bu tür yayınlar, hurafelerin yayılmasında etkin bir rol oynamaktadır. Bugün, dünyanın her yerinde, günlük gazetelerden internet sitelerinde, kitaplarda el falı, yıldız falı vb. fallarla astrologların gelecek aylara ve yıllara dair kehanetlerine büyük yer verilmektedir. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlarda görülen iskambil falı, el falı ve ruh çağırma seansları, hurafelerin modern kehanet kısmını teşkil etmektedir.
Eşyanın mahiyetini ve doğa kanunlarını bilmemek de toplumlarda hurafelerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bazı objelere farklı anlamlar yüklendiği görülmüştür. İnsanlar, günlük hayatta kullandığı eşyalara (bıçak, ip, kilit vs.) çeşitli güçler atfetmiş ve bu eşyaların bu güçleri sayesinde kullanabileceğine inanmıştır. Bunun aksini yapmanın uğursuzluğun olacağına ve salgın hastalıkların çıkacağına inanmıştır. Özellikle de tıptan ümidin kesildiği noktada hurafeler devreye girmektedir. Günümüzde de son dönemde tüm dünyada yaygın olan Koronavirüs (Covit-19) salgın hastalığı hakkında birçok hurafeler yapılmaktadır. Hastaların yaşı kadar Kurandan Hucurat Suresi okunmakta yine Kuranı Kerimde Bakara Suresinin arasında kıl bulunursa bu kılın suya konularak içilmesinin hastalığa şifa olacağı telkin edilmektedir. Bu telkinden yola çıkarak birçok insan, saçından ve sakalından Kurana düşen kılları suya koyup içmiştir.
Çağımızda yaşayan bazı hurafeler de türbe ziyaretleriyle onlara atfedilen güç, yardım ve şefaat beklentilerinden kaynaklanmaktadır. Buralara uğrayanların dileklerinin kabul olacağına, hastalıklardan şifa bulacaklarına inanılmıştır. Bu arada, söz konusu türbelerde kurban adamak, çevredeki ağaçlara bez bağlamak ve onların ruhaniyetlerinden yardım beklemek de umut ve alışkanlık halini almıştır. Diğer taraftan İslam kültür tarihinde önemli bir yeri olan kabir, türbe ziyareti ile tekke ve zaviye geleneği toplum içinde yaşayan şeyhlerin, sofilerin müjde ve korku içerikli sohbetleri de bazen hurafelerle süslenmiş ve böylece halk onları sevmeye başlamıştır. Bu sohbetlerde mevzu hadisler ve gerçeğe dayanmayan birtakım haber ve hikâyeler de kullanılmış ve kısmen kabul görmüştür.
SONUÇ
İnsanlık tarihi boyunca eski çağlardan günümüze gelinceye kadar, insanlar arasında hem dini hem de kültürel etmenler aracılığıyla ortaya çıkan birçok hurafeler, dini inançlar gibi korunarak çeşitli yollarla günümüze kadar gelmiştir. Bununla birlikte Hıristiyanlıktan İslama bidat ve hurafelerin girmesinde misyonerlik faaliyetlerinin etkin rolü olmuştur. Günümüzdeki birçok hurafe, yüzyıllar öncesindeki inanışların ve kültürlerin kalıntısıdır. Böylelikle dinlerin pek çoğu, kendi mensupları tarafından zamanla merkeze yerleştirilen hurafeler sebebiyle aslını ve berraklığını kaybetmiştir. Bu nedenle yabancı kültür ve medeniyetlerden inanç, adet, gelenek şeklinde yapılan alıntıları bu çerçevede değerlendirmek, İslamın amaç ve ilkeleriyle bağdaşmayanları ise ayıklamak gerekir.