Tüm insanların cennete girmesi gayesi için Allah-u Teâlâ tarafından gönderilen kuran-ı kerimin üçte biri kıssalardan oluşur. Kıssa sözlükte “bir kimseye yahut bir şeye ait hadiselerin adım adım, nokta nokta takip edilerek anlatılması / hikâye edilmesi gibi mânalara gelmesi yanında kıssa kelimesi ayrıca bir kimsenin izini sürmek, ardınca gitmek; bir kimseye bir haber veya sözü bildirmek” manalarını da içermektedir.
Kuran-ı kerimde yer alan peygamber kıssaları onların mücadelelerinden kesitler verirken aynı zamanda onların tebliğleri sırasındaki halet-i ruhi yelerinden ve içinde bulundukları zorluklardan kesitler sunar. Peygamber kıssalarındaki halet-i ruhiyelerin beklide en ilginci Hz Nuh (as) mın yaşadığı durumdur. Hz. Nûh, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde diğer peygamberlere oranla geniş bir şekilde tanıtılan ve “ülü’l-azm” olarak isimlendirilen beş büyük peygamberden biridir. Kur’an’da yirmi sekiz sûrede hakkında bilgi verilmiş ve kırk üç yerde ismen zikredilmiştir. Kur’an’ın yetmiş birinci sûresi onun adını taşır. Hz Nuh’un en büyük özelliği ise çöle gemi yapması veya yapabilmesidir. Hz Nuh’un Kıssa kuran-ı Kerimde kısaca şu şekilde anlatılır:
Hz Nûh kavmini Allah’tan başkasına ibadet etmemeleri hususunda uyarmış, aksi takdirde başlarına gelecek azabı kendilerine haber vermiştir (Nûh 71/1-4). Yoldan çıkmış, çok zalim ve azgın olan kavmi (ez-Zâriyât 51/46) Nûh’a inanmadığı gibi ona mecnun demiş, taşlamakla tehdit edip (eş-Şuarâ 26/116) yalancılıkla itham etmişler. Uzun mücadeleler sonunda kavminin putperestlikten vazgeçmediğini görünce inanmayanları cezalandırması için Allah’a dua etmiş (eş-Şuarâ 26/118-119), Allah Hz Nuh’un duasını kabul etmiş ve inkârcı kavminin tûfanla helâk edileceğini, kendisinin ve inananların kurtulacağını bildirerek bir gemi yapmasını istemiştir (Hûd 11/36-39).
Buraya kadar gelişen olaylara baktığımız zaman hemen hemen her peygamberin hayatında olan bir tablonun Hz Nuh’un tebliğ mücadelesinde olduğunu görürüz. Lakin Allah-u Teâlâ Hud suresi 37. ayette Hz Nuh’tan bir gemi yapmasını istemesi ile farklı bir ortam gelişiyor. Böylelikle Nuh peygamberin en büyük mücadelesi/imtihanı başlamış oluyordu. Çünkü yapılması istenilen geminin yeri çöldür. Su ile alakası olmayan bir yer. Çöle Gemi inşa edildiğini gören inkârcı kavmi, mal bulmuş mağribi gibi kendisiyle alay etmeye başladılar (Hûd 11/38). Çünkü bu insanlar olaya beşer aklı süzgecinden geçirerek yorumlamışlardı. Burada daha ilginç olanı ise; Hz Nuh’un bu yorumlara ve ithamlara karşı bir tez geliştirmediğine şahit oluyoruz. Yani ben bu gemiyi şundan yaptım bundan yaptım bu yararı var şu yararı var gibi savunmacı bir yaklaşım sergilemediğe şahit oluyoruz. Bunun yerine Yalnızca Allah istedi ben yaptım diyordu.
Buna karşın günümüz Müslümanlarının bir kısmı ise, Allah-u Teâlâ’nın bizden istedikleri ibadetleri karşı tarafa hoş ve makul göstermek adına acayip garayip izahatlar yaptığına şahit oluyoruz. Mesela: namaz kılarken spor oluyor da yok efendim zekât şunun için veriliyor, bunun için veriliyor gibi savrulmalara şahit oluyoruz. Bu tür savrulmalara en iyi örnek ise oruçtur. Oruç tutmayı başkalarının gözünde kabul edilebilir göstermek adına eğilip büküldüklerine şahit oluyoruz. Yok, efendim açların halini anlamak için oruç tutuyoruz, yok efendim senede bir ay mideyi dinlendiriyoruz gibi ibadeti özünden uzaklaştıran yaklaşımlar sergiledikleri görüyoruz. Birisi kalkar da peki sizler (toklar/zenginler) açların halini anlamak için oruç tutuyorsanız da fakirler ve açlar niye oruç tutuyorlar derse halimiz nice olur?
Onun için Müslümanlar yaptıkları ibadetlerde Nuh as’mın sergilediği bilince sahip olmalıyız. İbadetlerimizi neden, niye, yarar, zarar gibi sulandırmalardan uzak bir bilinçle, Allah (cc) istedi ben yapıyorum diyebilmeliyiz.