DİNİ TEFERRUATLAR İÇİN, İNSANLARIN DİNDEN UZAKLAŞMASININ VEBALİNİ ALMAK

  • imsa

Allah-u Teâlâ kuranı kerimde Nisa suresi 28. ayette: Allah sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır buyuruyorİnsanın zayıf yaratılmasından maksat, kulluk imtihanını kazanabilecek kadar güç ve donanımdan mahrum olması değil, imtihan gereği –iradesi ve gücü yanında– bazı zaaflarının bulunmasıdır. İnsanın bu zaaflarından dolayı Allah-u Teâlâ peygamberinden, insanın bu özelliğini göz önünde bulundurmasını ve ona göre muamele etmesini istemiştir. Bu emir doğrultusunda Allah resulü insanları dine davet ederken haram olmadığı sürece (kişinin tabiatına ve durumuna göre) hep kolaylığı tercih etmiştir. Gerek İslam’a davet ettiği gerekse İslam’ı emirleri yapma noktasında insanların mazeret üretecekleri dinden uzaklaşacağı isteklerde bulunmamıştır.  Problemleri olmazsa olmaz mantığı içerisinde değil de, şartlara ve zemine göre çözüm bulmuştur. 

Bunun en güzel örneklerinden biri şöyledir:"Bizler, Peygamber (sav)'in yanında otururken ansızın bir adam çıkageldi ve: Ey Allah'ın elçisi! Helâk oldum! dedi. Peygamber (sav) Seni helâk eden nedir? diye sordu. Adam: (Ramazan'da) oruçlu olduğum halde eşimle cinsel ilişkiye girdim, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah : Bir köle azat edebilir (hürriyetine kavuşturabilir) misin? diye sordu. Adam: Hayır, köle azat edemem, diye cevap verdi. Öyle ise aralıksız iki ay üst üste oruç tutabilir misin? diye sordu. Adam: Hayır, tutamam, diye cevap verdi. Rasûlullah Altmış yoksulu doyurabilir misin? diye sordu. Adam: Hayır, doyuramam, diye cevap verdi. Peygamber (sav) bir süre öyle bekledi. Bizler bu hal üzereyken Hz. Peygamber'e içerisinde (on beş sa' alabilen) hurma dolu bir zenbil getirildi. Hz Peygamber Soruyu soran nerede? diye sordu. Adam: Benim, diye cevap verdi. Rasûlullah Bunu al ve sadaka olarak dağıt, buyurdu. Adam: Benden daha fakir birisine mi sadakayı vereyim ey Allah'ın elçisi! Allah'a yemîn ederim ki, Medine'nin âile halkı benden daha fakir hiç kimse yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) azı dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra o adama: (Öyleyse) kendi âile halkına yedir, buyurdu." (Buhârî). AyrıcaAllah Resûlu, Ebû Mûsa el-Eşarî'ye "Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! …- Bir başka rivayette de: "...Isındırın, nefret ettirmeyin..." buyrulmuştur. [Buhârî,; Müslim,]

Yukarıdaki olaylar bize Allah-u Teâlâ’nın şirk dışında tüm İslami problemlerde kolaylığı gözetmemizi ve insanların halet-i ruhiyelerine ve konumlarına göre dini yükümlülükler istenmesi gerektiğini anlatan güzel örneklerdir.  Aynı kural ya da düstur günümüzde insanlara din adına bir şeyler anlatan tüm insanlar içinde geçerlidir.  Bu düsturdan dolayı hiçbir Müslüman kendini kraldan daha çok kralcı göremez. İnsanlara din anlatılırken hiçbir zaman kendine göre bir metotla hareket edemez.

Mesela daha yeni İslam’ı öğrenmeye çalışan kişiler ya da gençlere kuranın tamamından mükellefmiş gibi bir sorumluluk yüklenmemeli. Ya da yeni namaza başlayan bir genç/ihtiyar’a vakti yoksa geçici olarak sadece farzlarını kılmanın önü açılmalı. Beş vaktin üzerine kazaları da yüklenmemeli ya da elin şöyle olacak, belin şöyle olacak, ayak açıklı şu kadar olacak gibi teferruatlarla insan fıtratı zorlanmamalıÖzellikle dinin inançla alakalı olmayan konularında saçın şöyle sakalın böyle yada şunu giyecek bunu çıkaracaksın gibi konularda telkinde bulunulmamalı.

Şirk olmadığı sürece İslam’ın kolaylık tarafı göz önünde bulundurulmalı. Kişilere bir şey anlatırken (sahabenin eğitimi için geçen süre göz önünde bulundurularak) sindirmeleri için süre tanınmalı. Onun için kişilere din adına bir şey anlatılırken, daha İslam’ın İ’sini bil(e)meyen veya sindirememiş bireylere taşıyamayacağı şekilde yükümlülükler yüklenmemeli. Yoksa birisinin Cennete girmesine vesile olalım derken, cehenneme bir adım daha yaklaşmasına vesile oluruz.