Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal ve Uluslararası Yarışma filmlerinin gösterimleri, söyleşiler, özel gösterimler ve Başka Bir Dünya b
Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal ve Uluslararası Yarışma filmlerinin gösterimleri, söyleşiler, özel gösterimler ve Başka Bir Dünya bölümü filmlerinin gösterimleriyle dolu bir günü daha geride bıraktı.
Festivalde günCharlie Chaplin’in 1921 tarihli ilk uzun metraj filmi Yumurcak / The Kid gösterimiyle başladı. 2021 yılında restore edilen unutulmaz film, küçük ve büyük sinemaseverlerin yoğun ilgisiyle gösterildi.
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda Onur Ünlü imzalı “Bomboş” ve Emin Alper’in yönettiği “Kurak Günler” filmleri izleyiciyle buluştu.
Kıbrıs’ta geçen, çekilişle tatil kazanan bir adamın cinayete şahit olmasıyla gelişen olayları konu alan “Bomboş” filminin gösterimi yönetmen, senarist Onur Ünlü, başrol oyuncuları Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen, yapımcı ve konuk oyuncu Hazar Ergüçlü,yapımcı Ender Sevim,görüntü yönetmeni Barbaros Engin, sanat yönetmeni Hüsamettin Demirci başta olmak üzere tüm film ekibinin katılımıyla gerçekleşti.
Onur Ünlü: “Filmlerimde genellikle bir şeyi aktarmak ve mesaj vermek için yola çıkmam. Ben bir durum oluştururum ve onun üzerine bir hikâye kurarım. Bu film aslında hak ettiğinden fazlasını isteyen bir adamın hikâyesi. Kara filmlerde genelde karakterler altından kalkamayacakları işlere girerler sonra başlarına bir sürü iş gelir. Aslında bize benzerler biz de kendi hayatımızda beceremeyeceğimiz şeylerin altına gireriz. Her zaman hak etiğimizden fazlasını hak ettiğimizi düşünürüz. Halbuki öyle değildir. Bunun için emek lazımdır, yeterince çalışmayız ama hep çok fazla isteriz. İşte öyle olduğunda başımıza ne gelir sorusunun cevabı gibi bir film.”
Hazar Ergüçlü: “Kadın olarak oyunculuk yapmak, birçok şeyi ve geri kalan her şeyi yapmak gibi çok zor. Film yapma sürecinin her kısmını seviyorum ve her kısmında da yer almayı istiyorum. Giderek ‘Bir film nasıl yapılır?’ sorusunun cevabını da merak ediyorum. Karakterim de çok tatlı, kadınlığıyla çok barışık bir karakter, oynaması çok eğlenciliydi. Settar Tanrıöğen ve Serkan Keskin’in oynadığı bir filmde, küçücük de olsa bu işin parçası olmak çok keyifli.”
Serkan Keskin: “Onur bir hikâye yazdığını her söylediğinde heyecanlanıyorum. Zaten aramızda ortak bir dil oluştu, bahsettiği hikâye için çok heyecanlanmıştım ama sonra hikâyeyi senaryo olarak okumak çok daha zevkli oluyor. Benim için Onur Ünlü’nün yazdığı bir hikâyeyi Settar Tanrıöğen’le oynayacak olmak, Hazar’la birlikte çalışmak da çok önemliydi.”
Settar Tanrıöğen: “Onur beni aradı ve senaryo gönderdi, bir kez okudum senaryoyu. Filmin üçte birini falan çekmek üzereyken Serkan bana ‘hiç konuşmadık üstüne, farkında mısın” dedi. Hiç konuşmadan çıktık oynadık.”
Bir süredir kuraklık sorunuyla boğuşan Yanıklar kasabasına yeni atanan genç savcı Emre ile belediye başkanı Selim, yerel gazeteci Murat ve kasabanın eşrafı arasında yaşanan çekişmeleri konu alan Emin Alper imzalı “Kurak Günler” gösterimi sonrasında yönetmen, başrol oyuncuları Selahattin Paşalı, Selin Yeninci, Onur Gürçay, Eylül Ersöz ve yapımcı Nadir Öperli izleyicilerin sorularını yanıtladı.
Emin Alper: “Senaryo sürekli gelişen bir haldeydi. Hikâyenin ilk taslağında bir kadın karakter vardı. Fakat çok fazla ağırlık yapıyordu senaryoda o yüzden onu çıkarmaya karar verdim. Malum ülkede homofobi meselesi giderek bir devlet politikası haline dönmeye başladı ve bu durumunda hikâyeye eklenebilecek bir şey olduğunu düşündüm. Organik olarak seri içerisinde gelişti, senaryoya çok derinlik kattı. Filmi basit bir iyi-kötü mücadelesinin ötesine geçirdi.”
Selahattin Paşalı:“Kariyerimin beşinci yılında Emin Alper ile çalışabilme seviyesine geldiğim için çok gururlu hissediyorum. Bu festivalde değerli oyuncularla, değerli filmlerle ve yönetmenlerle yarışma zevkini tattığım için çok gurur duyuyorum. Bana bu şansı verdikleri için onlara teşekkür ederim.”
Selin Yeninci:“Provalardan önce oyuncu olarak net cevaplar aradığım, bazı durumlardaki bulanıklığın, siyah-beyazdan ziyade gri alanların oynanamaz bir şey olduğunu düşünüyordum. Emin ile yaptığımız provalardan sonra tam olarak bir yönetmen sinemasının içinde olduğumu fark edip biraz rahatladım. Kendi yöntemlerimle karakteri anlamak için bir yolculuğa çıktım, bir adliyede bir hâkime hanım ile bir günümü geçirdim. Genel olarak enerjisini ve mesleğin detaylarını gözlemledim. Televizyon dışında biraz daha anlamlı şeyler yapmaya çalıştığınızda daha seçici oluyorsunuz. Karşılıklı olarak böyle güzel bir hikâyenin anlatıcılarından biri olduğum için Emin’e çok teşekkür ederim. Her geçen gün daha da kıymetlenecek olan bu filmin içinde olmaktan çok mutluyum.”
Eylül Ersöz:“Çok heyecanlıyım. Bu benim ilk filmim ve ilk filmimin Emin Alper ile olması benim için çok özel bir şey. Biraz zorlayıcı sahnelerim vardı ama Emin hocanın elini hep omzumda hissettim. Bir an olsun hiç tereddüt etmeden oynadım. Bunun için çok teşekkür ederim,”
Onur Gürçay:“Ekibe en son dahil olanlardan biriyim. Senaryo haliyle bile inanılmaz bir işti. En çok merak ettiğim şey ise ‘senaryoda okuduğum gerginliği izlerken hissedecek miyiz, olacak mı?’ idi, katbekat fazlası oldu,” dedi.
Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda izleyiciyle buluşan filmler “Boşlukta” ve “Iska” oldu. Kenti kimliğinden sıyıran inşaatları uzaktan gözleyen, bir yandan da işçi koğuşlarındaki yaşamları ve büyük bir kentsel yıkımı gözler önüne seren “Boşlukta” filminin gösterimi sonrası yönetmen Somnur Vardar, görüntü yönetmeni Sedat Şahin, filmde yer alan iki işçi Ferhat Atsız ve Emrah Atsız izleyicilerin sorularını yanıtladı.
Somnur Vardar: “Filmimin çıkış noktası ilk kare aslında. Bu kare arkadaşımdan ödünç aldığım bir kamerayla annemin evinden çektiğim bir görüntüydü. Siz evinizden çıkmasanız bile mekânınız, şehriniz, yıllarca yaşadığınız mahalle, hafızanız değişiyor. Bu düşünceyle semtin dönüşümünü belgeleyeyim derken bir süre sonra kameram işçilere odaklandı. O kareyle aslında bunun sadece bir semt dökümü değil, işçilerle ilgili bir belgesel olabileceğine karar verdim.”
Mert Erez’in yönettiği, on dokuz yaşındaki kaleci Fevzi Tuncay'ın bir topu ıskalamasının ardından olanları ve kalecinin hayata tutunmasının gerçek öyküsünü anlattığı “Iska” filminin gösteriminin ardından Fevzi Tuncay ile yapımcı Ahmet Küçükkayalı ve ortak yapımcı Gökçe Kaan Demirkıran izleyicilerle bir araya geldi.
Fevzi Tuncay: “Benim o gün içsel olarak yaşadıklarım vardı, bir de dışarıdan izleyen gözlerin kendi duyguları ve yargıları vardı. O günkü bu olayla tekrar yüzleşip, o insanların gördüklerinin benim içimden yaşadıklarımla olayın farklı bir boyutunu tekrar gündeme getirip anlatabilme fırsatı verecekti bana ve ben bu fırsatı değerlendirmek istedim.”
Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması kapsamında Léopold Legrand yönetmenliğindekiAltıncı Çocuk / The Sixth Child ve Kazem Daneshi imzalı Mahkeme / Dustland ilk gösterimlerini gerçekleştirdi.