Ahret hayatını gören bu tür insanlar pişmanlıklarının yanında Allah-u
Teâlâ’dan dünyaya dönüp hatalarını düzeltmek için istekte bulunacağını ayetlerle ifade etmiştik.
Bu şekildeki isteklere Allah-u Teâlâ da ilk önce “Size düşünecek olanın düşüneceği kadar bir
ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti.(35/37) sözü ile cevap verir. Daha sonra ise
dünyaya dönüp iyi insan olacaklarına dair söz vermeleri karşısında Allah-u Teâlâ ise onların bu
sözlerinde yalancı olduklarını yine eskisi gibi isyan ve inançsızlık içinde olacaklarını enam suresi
28 ayetinde olduğu gibi Onlar dünyaya geri gönderilseler bile, yine kendilerine yasaklanan
şeyleri mutlaka tekrar yaparlardı. Onlar kesinlikle yalancıdırlar." diyerek reddeder.
Yazımızın ana konusunu oluşturan kuran ayetleri ile anlatılan ahret sahnelerin en sonunda
Onlar dünyaya geri gönderilseler bile, yine kendilerine yasaklanan şeyleri mutlaka tekrar
yaparlardı. Onlar kesinlikle yalancıdırlar."sözünün veya iddianın etrafında oluşan şüphelerdir.
Böyle bir iddia ve cevap karşısında bir Müslüman Allah hâşâ yalan söylemez der ve kabul eder.
Lakin bazı insanlar ise kesinlik ifade eden bu söze burun kıvırabilir veya bazılarının içinde
acabalar dillenebilir. Gerek sesli gerekse sessiz insani duygularla şöyle düşünebilir: Bir
insan cehennemi-azabı gördükten sonra dünyaya dönse muhakkak ömrü boyunca
secdeden kafasını kaldırmaz. Ben olsam böyle yapardım der veya buna benzer keşkeler
acabalar içerisinde gidip gelebilir. Bu ve buna benzer düşüncelerin insan zihninde olması
kadar normal bir şey yok. Normal olmayan bu düşüncelerin netleştirme adına kafa
yorulmamasıdır. Bu düşünce normal olarak kabul edilmeseydi Allah-u Teâlâ Kuran-ı Kerimde bu
konuyu gündeme getirmez ve böyle düşünenleri izale etmek için örnek vermezdi.
Bu tür bir gelgitleri ve acabaları olan insanlara, Allah-u Teâlâ ilk önce kuran-ı kerimde, dünyada
sürekli yaşanan bir örnek üzerinden sesleniyor . (Onlar öyle bir küfür ve inad içindedirler ki)
gemiye bindikleri zaman, (denizde boğulma korkusu ile) dini Allah'a halis kılarak (ihlâs
sahibi müminler gibi) O'na dua ederler. Fakat onları karaya çıkarıp (Allah) kurtardı mı,
hemen Allah'a ortak koşarlar (eski küfür hallerine dönerler) (29/65).
Aslında yukarıdaki ayette anlatılan çaresiz kaldığımız buna benzer olayları insanoğlu olarak
değişik vesilelerle sürekli yaşarız. Biz bu türlü sıkıntılar yaşamasak bile yakınlarımız sevdiklerimiz
bunlardan uzak değil. Gücümüzün yetmediği veya aşamadığımız herhangi bir sıkıntıda tüm
insanlar olarak hemen Allah-u Teâlâ’yı hatırlarız. Başımızdaki sıkıntı bizden gitsin diye veya
arzuladığımız bir şeye kavuşmak adına dualar eder, adaklar adarız. Gece gündüz Allah-u
Teâlâ’ya yalvararak yardım isteriz. Bu sıkıntıyı kendisinden giderirse veya istediğimizi elde
edince tövbe edeceğimize artık ona yöneleceğimize defaatlerce söz veririz.
Allah-u Teâlâ bizlerden o sıkıntıyı giderince veya istediğimizi bize nasip edince en iyi bir
seçenek olan olayın etkisinden bir müddet kaldığımız için dine yöneliriz. Olayın şokunu atlatınca
veya aradan bir müddet geçince sanki söz veren yardım isteyen biz değilmişiz gibi her şeyi
unutarak, eski hayatımıza geri döneriz.
Defaatlerce Allah-u Teâlâ bizlere dünyada iyi bir insan olmak adına geri dönüş imkanı
sağladığı halde bizler hala umursamaz bir haldeyiz. O halde ahretten de Dünyaya geri
gelsek de aynı tavrı sergileyeceğimiz konusunda da hiçbir şüphe yoktur. Muhakkak Allah-u
Teâlâ her konuda olduğu gibi bu konuda da doğruyu söylemiştir. İnandık iman ettik.