Her toplumun olmazsa olmazlarından biri fıkralarıdır. Gerek kötülemek gerekse methetmek adına birçok konuda fıkralar üretilmiştir. Konusu her ne olursa olsun, muhakkak fıkralar içinde çok büyük mesajlar barındırır. İçinde mesaj barındıran fıkra türlerinden biriside, deli olarak adlandırılan insan sınıfa ait fıkralardır. Deli deyip de geçmemek lazım. Birçok deli dediğimiz insanın, nice insanlardan daha mantıklı düşündüğüne şahit oluruz. Yazımıza deli ve fıkra ile giriş yaptığımıza göre onlara ait bir fıkrayı paylaşmamak olmaz.
Deli olarak adlandırılan insanların yattığı bir hastanede, bahçeye çıkan hastaların düzenli yaptıkları bir şey başhekimin dikkatini çeker. Bu insanlar her gün bahçeye çıktıklarında bir deliğin önünde sıraya girerler ve herkes o deliğe sırayla bakar. Acaba delikte ne var merakına yenilen başhekim; delikte ne olduğunu kendi gözleri ile görmek için onlarla birlikte sıraya girer. Uzunca bir bekleyişten sonra sıra kendisine gelince deliğe bir göz atar, lakin bir şey göremeyince şaşırır. Emin olmak için bir daha bakar. Delik boş. Bir daha bakar yine aynı sonuç. Delik bomboş. Bunun üzerine delilere dönerek: Bu delikte hiçbir şey yok ben bir şey göremedim demiş. İçlerinden birisi: Sen delimi’sin nesin demiş. Biz günlerdir haftalardır bakıyoruz da bir şey göremedik. Sen bir kere bakınca mı bir şey göreceksin.
Kıssadan hisse; insan hayatının bir kısmını, netice elde edemeyeceğini bile bile aynı yol ve yöntem yüzünden heder edip duruyor. Acabalar; umutla birleşerek, bu sefer olmadı ama bir dahaki sefere belki olura dönünce, aynı kısır döngü içerisinden çıkamıyoruz. Denenmişleri tekrar tekrar deneyip duruyoruz. Başta hayatımızı güzelleştirmek olmak üzere. İslam’ın halka yayılmasının önündeki en büyük engellerden biri de galiba bu kısır döngüdür. Bazı cemaatler veya çalışmalar, müntesiplerini koruma adına sahip oldukları enerjiyi bu kısır döngü içinde israf ediyorlar. Gayesi bir cemaatin içinde olmaktan öte geçmeyen ve abese suresinin 5-7. Ayetlerinde tarif edilen mantığa sahip bu insanlara bir şey anlatmakla ömürlerini geçiriyorlar. Bu insanların ne uzayıp nede kısaldığını görmelerine rağmen hala aynı yöntemde ve kitlede ısrar ederler.
Biz Müslümanlarda değişen dünyanın değişimine ayak uydurmak zorundayız. Kafa yorup yeni yeni eğitim metotları bulmak zorundayız. En başta adı Müslüman da olsa öğrenmeye yenilenmeye bilgiye ihtiyaç hissetmeyen kitlelere bir şey anlatacağım diye kendimizi heder etmenin, duvardaki delikte bir şey görmeye çalışan insanlardan mantık olarak hiçbir farkı olmadığını anlamak zorundayız. İslami bilgiyi gereksiz sayan bu insanların bir kısmı, sanki kendileri cennette olmayınca, cennetin tadı olmaz misali naz makamındalar. Övündükleri dini öğrenme noktasında vurdumduymazlığa rağmen, kendilerine bir şekilde cennet garantilenmiş gibi hareket ediyorlar. Bir şeyler anlatmak adına yalvardıkça, peşlerinden koştukça bulunmaz bursa kumaşı misali ulaşılmaz oluyorlar. Allah-u Teâlâ ayette İstemiyorsa onun arınmasından sanane (80/7) demesine rağmen, iyi niyetli kardeşler hala onların peşinden koşuyor. Adı Müslüman da olsa. arınmak ve dinini öğrenmek istememelere rağmen; onlara bir şeyler anlatıp sonuç beklemek ile duvardaki delikte bir şey görme umudu arasında ne fark var acaba?
İşin şaşılacak tarafı ise; deli dediğimiz bu insanlar, bir delikten bir şey görürümün peşinden koştukları için dört duvar arasında olmalarına rağmen, yıllardır benden bu kadar ben daha fazlasını öğrenmek istemiyorum demelerine rağmen, hala onlara İslam’ı anlatan kişiler ise sokaklarda dolaşıyor.