ECEL, RIZIKVE MUSİBET ANLAYIŞIMIZIN SOSYAL HAYATTAKİ İZDÜŞÜMLERİ-1

  • SUR YAPIIIIIII

Bugün sizlerle altı bölümden oluşan İstanbul Üniversitesi ilahiyat fakültesinin bağcılar belediyesi ile mayıs 2013 yılında ortaklaşa gerçekleştirdiği HALKIN SORUNLARI BAĞLAMINDA GÜNÜMÜZ İNAÇ PROBLEMLERİ sempozyumunda sunum yapan Dr. Mücteba ALTINTAŞ’IN ‘’Ecel, Rızık ve musibet anlayışımızınsosyal hayattaki izdüşümleri’’ adlı makalesini paylaşacağız.

   Kader konusuyla ilgili alarak yapılan tartışmaların ana noktasını ecel, rızk ve musibet gibi temel konular oluşturmaktadır. Bu konulardaki bakış açımız kader algımızı şekillendirmektedir. Cebri bir kader algısının şekillenmesinde ise özellikle "ketebe" fiili ve türevlerinin geçtiği ayetler delil alarak Kullanılmaktadır. Genel itibarıyla ilahi yazgıyı ifade ettiği düşünülen bu ayetler acaba böyle bir anlayışa izin vermekte midir? Yazı fikrini ima eden kitap ifadeleri nasıl anlaşılmalıdır? Geleneksel yazgı anlayışımızla bütünsellik ve bağlamı içerisinde Kuran’ın yazgı anlayışı birbirinden farklımıdır? Yaş ve kuru her şeyin bir kitapta olması varlıksal olarak insanın da her şeyiyle ezelde tayin edildiği anlamına mı gelmektedir? İşte bu çalışmamızda sürekli insanımızın zihnini kurcalayan ve çoğu zaman tutarlı bir cevap bulamadığımız soru ve sorunlar çerçevesinde Kuran’ın ortaya koymuş olduğu insan algısını irdelemeye çalışacağız.

 

   Birbiriyle yakından ilgili alan ecel, rızk ve musibet konuları ayetlerde genelde kitap kavramı bağlamında geçmektedir. Ecellerin uzayıp kısalması veya bir kitap içinde olması, bu alanda hangi yasaların geçerli olduğuna işaret etmektedir. Genel tartışmalara baktığımızda tespit edilen ecel ile insanın yaşamış olduğu ömür süresinin aynı ve değişmez olduğu fikri kabul edilmektedir. Kaza, afet ve hastalık gibi nedenlerle sona eren bireysel ihtira mı ecellerin tayin edilmesi ile bu ölümlere sebebiyet veren olaylar arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Zira reel hayata baktığımızda insanın eylemleriyle eceli arasında çok yakın bir ilişki görmekteyiz.

 

   Ecel konusuyla yakından ilgili olan bir diğer konu da rızk konusudur. Kuran’daki rızkla ilgili ayetler, bu alanda ezeli bir tayinin olduğu anlamına mı gelmektedir? Herkes için önceden belirlenmiş kişiye özel bir rızk anlayışı, sebepler ve çalışma kanunlarını devre dışı bırakmaktadır. Zira bütün canlıların ecel ve rızıklarının açıkça levh-i mahfuzda yazılı olduğu algısı, bu alanda geçerli olan yasaları reddetmek anlamına gelmektedir. Hâlbuki rızkın Yaratıcıya ait olması, rızkın sebebi ve takdir edicisi olarak bu alanda da mutlak otoritenin gücüne işaret etmektedir.

 

    Ecel ve rızık konusuyla yakından bağlantılı bir diğer konu da musibet konusudur. İnsan davranışlarının önceden belirlendiğini savunan cebir teorisi, insanın başına gelen musibetlerin de ezeli bir yazgı ile belirlendiğini savunmaktadır. Musibet ve felaketlerle ilgili ayetlerde mecaz olarak kullanılan "kitap ve yazma" ifadeleri bizim şu soruya cevap bulmamızı gerektirmektedir: Bu musibetler herhangi bir amaç ve gayesi olmadan keyfi olarak mı yazılmıştır? Yoksa musibetler belli ilkeler çerçevesinde ilahi iradenin kontrolünde mi meydana gelmektedir? Ahlaki olarak belirlenmemiş bir varlık olan insanın bu konudaki payı ve sorumluluğunu ortaya koymak meseleyi doğru anlamamıza yardımcı alacaktır. ÇÜNKÜ BELLİ BİR EYLEMİ YAPMAYA MECBUR OLAN BİR VARLIĞIN EYLEMİNDEN SORUMLU TUTULMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. (İlk Bölümün Sonu)

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.