Kur’an’ın, Hz. Muhammed’den önce gönderilmiş peygamberlere verilen olağanüstü olayların, onların muhataplarının iman etmelerine etkisi konusunda olumsuz neticelere işaret ettiğini görmekteyiz. Mu‘cizevî olaylara şahit olanların, bu olağanüstü olayları görmeden önceki tutumlarıyla gördükten sonraki tutumları arasında ciddi bir değişikliğin olmaması, Hz. Muhammed’den ısrarla mu‘cize isteyenlere icabet edilmemesinin gerekçesi olarak gösterilmektedir. Mu‘cizelerin, peygamber muhataplarının iman etmelerine herhangi bir katkı sağlamadığını ifade eden ayet, aynı zamanda, ısrarla mu‘cize istemenin gereksizliğine de işaret etmektedir.
İsrâ 17/59, Hz. Muhammed’in(sav) muhataplarının kendisinden olağanüstü işler yapmasını talep etmeleri sebebiyle inmiştir.Bu isteklerinin reddedilme gerekçesi, önceki milletlerin bu olaylardan fayda elde edemedikleri gibi, söz vermelerine rağmen değişmedikleri için toplu helake uğramalarıdır. Ayetin, “Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.” kısmında yer alan “ayetler ” ifadesinin, mu‘cizeler anlamına geldiğini savunan görüş, bağlam açısından daha isabetli görünmektedir. Râzî (ö. 606/1210), ayette geçmekte olan korkutmaktan kastın, mu‘cizelerin amacı olan “nübüvvet iddiasının tasdik edilme” halinin gerçekleşmemesi neticesinde muhatapların başına gelecek olan azap tehdidi olduğu görüşündedir. Mu‘cize göndermenin amacı olarak gösterilen korkutma eyleminin gerçekleşmesinin tek yolunun, muhatapların istediği olağanüstü hadiselerin vuku bulması olmadığına ve korkutmanın da, önceden inkâra şartlanmış kişilerin, azgınlık ve küfrünü arttırmaktan başka bir sonuç vermediğine, üzerinde durduğumuz ayetin devamı olarak anlaşılan bir sonraki ayet işaret etmektedir. Ayetin işaret ettiği bir diğer hakikat ise, mu‘cizelerin, toplumların iman etme süreçlerinde, önceki milletler için fayda sağlamadığı gibi onlardan sonra yaşayan milletler için de faydalı olmadığıdır.
Peygamberlik iddiasında bulunan her nebinin, bu iddiasını ispatlamak için kesinlikle mu‘cizeye ihtiyaç duyduğu ve bu türden olağanüstü olaylarla Allah tarafından tasdik edildiği görüşü genel olarak kabul edilmektedir. Fakat Kur’an’da kıssaları anlatılan peygamberlerin davet süreçlerinden hareketle, bu şekilde bağlayıcı ve umumi bir ilke çıkarmak çok mümkün görünmemektedir. Hz. Muhammed’den istenen hissi mu‘cize taleplerine ise Kur’an gibi bir mu‘cizenin yeterli olduğu söylenerek karşılık verilmektedir. Bu itibarla mu‘cize, nübüvvetin sübutu için bir delil olabilir ancak her muhataba nübüvveti kabul etmesi için gösterilmesi gereken zorunlu bir delil olmadığı söylenebilir.
Asıl amacı, nübüvvet iddiasının ispatı olan mu‘cizelere, amacına aykırı anlamlar yüklemek, diğer inanç konularının tahrifinde de görüleceği gibi, dini yaşamda birçok yanlışın ve istismarın ortaya çıkmasına yol açma ihtimaline sahiptir. Müslüman dünyada bulunan bir kısım dinî yapılanmaların, taraftar toplamak ve müntesiplerinin bağlılıklarını sürdürmek için başvurdukları yöntemler arasında yer alan “Allah tarafından seçilmişliğin delili olarak olağanüstü fiillerle desteklenme” iddiaları vardır.
Meşrutiyet kazanarak taraftar toplama adına söylenen nu tür iddiaların Müslümanların mu‘cize inancına verdiği zararların yanında, bun tür iddialara inanmanın tevhit inancına zararlı yansımaları azımsanmayacak kadar çok ve tehlikelidir. Bu tür iddiaları dillendirmek ya da bunlara inanmak nübüvvet makamına hürmetsizliğin yanında insanı şirk bataklığına sürükler.
*Bu yazı Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Kelam Anabilim Dalı, Dr. Öğr. Üyesi, Mehmet Emin GÜNEL’İN İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi Ocak 2022 sayısında yayımlanan KUR’AN’DA MU‘CİZE TASAVVURU VE İSTİSMAR EDİLMESİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME adlı makalesinden alıntılanmıştır.