Doç. Dr. Yusuf MACİT’İN Peygamber efendimizin insanlarla olan iletişimini çok güzel bir şekilde
anlattığı 2004 yılında on dokuz mayıs ilahiyat fakültesi dergisinin 16. Sayısında yayınlanan HZ.
MUHAMMED’İN BAZI İLETİŞİM İLKELERİ adlı tezinden alıntılara on üçüncü bölümüyle devam
ediyoruz.
20-Rol (sünnet) ve Statü İlişkilerini İyi Ayarlaması
Kişinin kendisini bilmesi, yeteneklerini, zaaflarını, çeşitli duygularını tanıması güzel bir şeydir.
Böyle bir insan, toplum içindeki yerini, kişisel konumunu iyi bilir ve statüsüne göre roller geliştirerek
etkili iletişimde bulunabilir. Hz. Muhammed insanlık âlemi içinde, farklı statü ve rollere sahip
olan tüm insanların peygamberi olmuştur. O, insanlara kendi içlerinden gönderilen bir
insan peygamber olup, en belirgin özelliği de "kulluğu" ve "peygamberliği"dir. Bunun
dışında; aile reisliği, devlet başkanlığı, komutanlığı, tüccarlığı vardır. Ailesine vefalı bir eş,
çocuklarına şefkatli bir baba ve dede iken; devlet idaresinde adil bir başkan ve savaş alanlarında
cesur ve oldukça dirayetli bir komutandır. Böylece o, her yönden "güzel bir örnek" ve
toplumun her kesiminin kendisinden bir şeyler bulabileceği bir peygamberdir.
Hz. Muhammed bir başka açıdan da, hem normal insanlar gibi doğan, yiyip içen, konuşan,
yaşayan ve ölen bir beşer, hem de getirdiği mesajı anlatma, açıklama, öğretme gibi iletişim
misyonu olan bir peygamberdir. Hem ilahi vahiy alan bir elçi, hem de kendi görüşü ile hareket
eden bir beşerdir. Hem içinde yaşadığı toplumdan bağımsız hareket edebilen bir birey, hem de
İçinde bulunduğu toplumun şartlarına, örf ve adetlerine riayet eden bir ferttir.
Bütün bu özellikleri şahsında bulunduran bir kişinin davranışlarını incelemek elbette kolay
değildir. Bununla birlikte Hz. Muhammed'in, iletişim sürecindeki bir sözü veya yaptığı bir işi,
hangi rol ve statü ile söylediği veya yaptığı hususunun bilinmesi iletişim yönünden oldukça
önemlidir. Bu sebeple, onu "örnek almak" ile, ona "benzemek" zaman zaman tartışılan
konulardan olmuştur. Bir değerlendirmesinde Gazali, Peygambere benzemenin, ona (hürmet ve)
tazim etmek olmadığını; nitekim bir krala gösterilen saygının, onun emir ve yasaklarına boyun
eğmek olduğunu; yoksa kral bağdaş kurarak oturduğu için bağdaş kurmanın; o, sedire oturduğu
için sedirde oturmanın kral için saygı ifadesi sayılmayacağını belirtmiştir. Gazali'nin burada
eleştirdiği benzeme, ahlak ve fazilet bakımından Peygamber gibi olmaya çalışmak değil;
şekil ve görünüş bakımından ona benzemeye çalışmaktır. Onun yediklerini, yediği gibi
yemek (zoraki benzeme olan) teşebbüh ve taklittir. Ancak, herhangi bir şeyi onun belirlediği
edep kuralları çerçevesinde, israfa kaçmadan ve tıka, basa doymadan yemek, ona tabi olmaktır.
Onun kendi örf ve coğrafyasına, uygun olarak giydiklerini giymek, ona (zoraki benzeme
yani) teşebbüh ve taklittir. Fakat gösteriş ve israfa kaçmadan, edep yerlerini örtecek şekilde
giyinmek, ona tabi olmak ve onu örnek almaktır.
Hz. Peygamber, hem devlet başkanı sıfatıyla, hem de hâkim sıfatıyla Allah'ın indirdiklerini ve
emirlerini referans almakta, ·bunlara· göre tavır ve davranış belirlemekte ve kararlarında adaleti
gözetmekteydi. Bu tür rolleri çeşitli görevleri yaparken onun, peygamberlik misyonu ile hayatın her
alanında örnek tutum ve davranışlar gösterme fonksiyonu bulunmaktaydı. Hiç kimse onu,
siyasetçi, diplomat veya hukukçu statüsü ile yaptıklarından: dolayı, salt bir hakim, bir komutan
veya bir idareci olarak algılamamaktaydı.
Çünkü o, hayatı ve karakteri dini bir ruhla yoğrulmuş bir peygamberdi; dini ve sosyal
alanda bir ıslahatçıydı. Temsil ettiği rol ne olursa olsun, onu Allah'tan vahiy almakta olan
bir "Peygamber statüsünden soyutlamak imkânsızdı.