Hz Musa(as) başta olmak üzere birçok kişiye atfedilen ve aslının olup olmadığı hiç araştırılmadan kıssacı hocaların dilinden yaratıcıya ibadet etme noktasında delil olarak kullanılan bir hikâye vardır. Bu hikâyenin birçok versiyonu olmasına rağmen biz Hz Musa’ya atfedilerek anlatılan ve belirli çevrelerce suistimal edilen versiyonuna değineceğiz.
Hz Musa (as) seyahatte iken bir çobana rastlar. Bir bakar ki çoban yukarıya tırmanıyor, oradan da aşağıya yuvarlanıyor. Kan revan içinde kalmasına rağmen bu işi defalarca tekrarlar. Hz Musa yanına uğrar selam verir ve yuvarlanma sebebini sorar. Hz Musa‘yı tanımayan Çoban, yaratanına karşı vazifesini ifa ettiğini söyler. Hz Musa:- Bunun daha güzel bir yolunu öğreteyim mi diye sorunca çoban; Hz Musa‘nın eline ayağına sarılır. -"Evet, hocam öğret yaradan aşkına" der. Hz Musa Ona Allaha ibadetin bu şekilde olmadığını abdest alıp namaz kılması gerektiğini söyler. Abdestten başlayarak nasıl namaz kılması gerektiğini anlatır ve oradan ayrılır.
Hz Musa bir müddet sora ardından bir ses duyar:- "Hocaaaaaam Hocaaammmmm" . Hz Musa geri döner bakar ki çoban havadan gelmektedir ve ayakları yere değmemektedir. Bir başka rivayette ise Hz Musa denizin üstünden geçerken, bu çoban koşarak geliyor ve ona sorar, hocam o dediğin şey ne idi, önce ayaklarımı mı yoksa kollarımı mı yıkayacaktım "unuttum der, Hz Musa bakıyor ki, adam da denizin üstünde, hatta çobanın ayakları ondan daha az suya batmış. Bunu gören Hz Musa (as) "Çoban var git Yaradanına bildiğin gibi ibadet et der.
İlk başta şunu belirtmek gerek böyle bir olay hiçbir dini kitapta ve kaynaklarda yer almaz. Dini unsurlar kullanılarak yazılmış bir hikâyeden başka bir şey değildir. Bu hikâye ilk bakışta nefse hoş gelen insanı duygulandıran basit bir kıssa gibi görünse de aslında arka planında çok büyük mesajlar içeriyor. Bu hikâye dini unsurları kullanarak Allaha yakınlaşma vesilesini ve peygamber imajını dinamitleyen bir mesaj içeriyor. Altı çizgili bölümler üzerinden verilen subliminal mesajları irdelemeye çalışacağız.
Hikâye de İlk başta kuran-ı Kerim ve Hz peygamberin sünneti ile belirlenmiş ibadet şekilleri ve kurallarının bunlarla sınırlı olmadığı bir başka peygamber tarafından söylettiriliyor. Böylelikle Allah’a yakınlaşma veya rızasını kazanma noktasında ki ibadet şeklinde bir eksiklik veya unutulmuşluk varmış fikri zihinlere kazınıyor. Bu noktadan hareketle haşa ya Allah eksik söyledi yada peygamber (sav) insanlara bildirmedi neticesi zihinleri kurcalamaya başlıyor.
Bir diğer konu ise bazı insanların veya herkesin, peygamberlerden daha büyük mucizeler gösterebileceği konusu işleniyor. Böylelikle bazı insanların peygamberlik makamına veya ondan daha yüce makama çıkılabileceği sahip olacağı vurgulanıyor. Bu imajın bir yansıması olarak da insanların kendi kendilerine kurandan ve sünnetten farklı yeni ibadetler yeni Müslümanlık ölçüleri ikame etmelerinin önü açılmaya çalışılıyor.
Kuran-ı kerime ve Hz peygambere rağmen, kalbi temiz olanından tutunda çalışmakta ibadettir diyene kadar yüzlerce zihniyet bu ve buna benzer hikâyeleri kendilerine delil alıyor. Allah ile aramıza kimse giremez diyerek kişi bir anlamda kendini peygamber ilan etmiş oluyor. Hal böyle olunca kendi çalıp kendi oynuyor. Bu türlü hikâyelerle aynı Hristiyanlık ve Yahudilikte olduğu gibi insanların nefsine hoş gelen şeyler ibadet ve din kılıfı altında meşrulaştırılarak bir nevi kitapsız ve sünnetsiz Müslüman toplumu inşa edilmek isteniyor.