Rasullah’ın gayb bilgisi ve beşer olmasının ne anlam ifade etmesi gerektiği ile ilgili ayetlere daha önceki başlıklar altında yer verilmişti. Hz. Peygamber’in bilgisinin sınırıyla ilişkisi olduğu düşünülen diğer bir ayet grubunda da onun önceden, olacakları bilemeyeceği hususu dile getirilmektedir. Elbette ayetin ifade ettiği anlam bu konunun izahı açısından önemlidir. “De ki: “Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahy edilene uyarım. Ben sadece apaçık uyarıcıyım.”
Ayette yer alan “…Bana ve size ne yapılacağını da bilmem…” ifadesi Allah’ın bildirmesi hariç Hz. Peygamber’in olacak her şey hakkında malumat sahibi olmasının mümkün olmadığına işaret etmektedir. Daha önceki başlıklarda da yer verildiği gibi o kendisine vahiyle bildirilen ya da çeşitli yollarla uyarılar yoluyla gelen bilgiler dışında yaşamış olduğu sosyal çevreden edinmiş olduğu bilgi ve donanıma sahiptir. Kur’an’ın bu konuda hükmü açıkça ortada iken bazı duygusal sebeplerle, Hz. Peygamber’e bir müneccimlik sıfatı vermek söz konusu değildir.
Ayet ve hadisler ile ele alınan bu konuda başta şu değerlendirme dikkat çekilmektedir. Şayet Hz. Peygamber karşılaştığı bir durumu önceden bilmiş olsaydı, başka türlü hareket ederdi. Bu da Rasulullah’ın vahyin müdahalesi olmayan istikbale dair haber ya da kararında onun tahmin ve içtihadına göre hareket ettiğini ve bunlarda da yanılma ihtimalinin olduğunu göstermektedir. Dolaysıyla o, istikbale dair gelişmeleri gayb bilgisiyle takip edip hayata dair hükümde de bulunmuş değildir. Bütün bunlar; Hz. Peygamber’in şahsi tavsiye ve emirlerinde kendi dönemi şartları içerisinde hareket ettiğini göstermektedir.
Her ne Kur’an ayetlerinde ve Hz. Peygamber’in uygulamalarında istikbale dair gayb haberlerinin sınırları belirlenmiş olsa da bunun tam aksi bilgileri içeren rivayetlere hadis kaynaklarında rastlamak mümkündür. Aşağıda yer verilecek örnekler bu durumu özetler niteliktedir.
“Hz. Peygamber bize bir gün ikindi namazını kıldırdı. Sonra kalkıp bize güneş batıncaya kadar konuştu. Kıyamete kadar ne olacaksa eksiksiz bize bildirdi. Bunları hızf eden etti, unutan da unuttu.”
“Olmuş olacak şeyleri bize haber verdi… Huzeyfe (ö. 36/656) dedi: ‘Hz. Peygamber aramızdayken birden ayağa kalktı ve kıyamete kadar ne olacaksa haber verdi.”
“Allah, dünyayı önüme getirdi. Ona ve orada kıyamette olacaklara, şu elime baktığım gibi bakıyordum.”
Verilen örnek rivayetler, Hz. Peygamber’in gayb bilgisinin sınırlarının ne olduğu ve bir beşer Peygamber olarak istikbal bilgisinin ne olacağı ile ilgili yer verilen ayetlere ters düşmektedir. Zahiri olarak ilk bakışta görülebilen zıtlık ne Hz. Peygamber’in sahih hadisleri ve uygulamalarıyla ne de Kur’an’ın bu konudaki ana ilkeleriyle uyuşmaktadır. Ancak Hz. Peygamber’in bütün fiillerini gayb bilgisi ile gerçekleştirdiği düşüncesi ile onun birtakım hususlarda Allah’ın bildirmesi sonucu elde ettiği gayb bilgisi ile hareket etmesinin de özel bir iletişim şekli olduğu gerçeğini birbirinden ayırt etmek gerekir.
Bu ve benzer rivayetlerin hangi amaca yönelik olabileceği hususunu kısaca ifade etmek gerekirse, İslam ümmetinin belli bir kesiminin aşırı yüceltme sonucu, temel kaynaklara uygun olmayan peygamber tasavvurunun böyle bir tabloyu ortaya çıkardığını söylemek mümkündür. Burada açıkça görülmesi gereken şey, Hz. Peygamber’in Allah tarafından kendisine vahy edilen Kur’an’a aykırı söz söylemesi onun göreviyle bağdaşmayan bir durumdur. Bu tür rivayetlerin hangi sosyolojik ortamlarda ortaya çıktığı ve Hz. Peygamber’in hadisiymiş gibi muamele gördüğü de başka bir husustur.
Tarihi süreçte Ehl-i Hadis’in de etkisi ile olağanüstü ve bütün hayatı mucizelerle dolu, mitolojik peygamber tasavvurunun ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Kur’an ve sahih hadisler merkeze alınmadan tahayyül edilen bir Peygamber tasavvuru, onun siretine uygun olmadığı gibi Kur’an’da tasvir edilen ve bir yönü ile insan diğer bir yönü ile de vahiy alan Peygamber anlayışı ile bağdaşmamaktadır