Bu aşamada iki âyet nazil olmuştur. Birinci âyet içkinin yasaklanmasının sebeplerini açıklamaktadır. İkinci âyet içki sebebiyle şeytanın Müslümanlara vereceği zarara dikkat çekmektedir. Başta Hz. Ömer (r.a) olmak üzere Müslümanlar içkinin hükmünü kesin olarak öğrenmek istiyorlardı. Hatta Hz. Ömer (r.a.) “Allah’ım içki konusunda bizim içimizi rahatlatacak bir bilgi ihsan et.” diye dua ediyordu.
Hicretin üçüncü senesinde Sa’d b. Ebî Vakkâs (r.a.) Ensar ve Muhacirlerden bir grubu davet etmişti. Onlara ikramda bulunmuştu. İkramında içki de vardı. Yiyip içtikten sonra muhabbete dalmışlardı. Sa’d “Muhacirler Ensar’dan daha üstündür.” dedi. Bunun üzerine Ensar’dan biri bir deve çenesi kemiği ile Sa’d’ın yüzüne vurdu. Sa’d’ın burnu kırıldı. Sa’d gidip durumu Peygamberimize (s.a.s) haber verince el-Mâide suresi 90. Âyeti nazil olarak içkiyi tamamen yasakladı. Allah içkiyi yasaklarken kullandığı üslupta içkinin yasak edilme sebeplerini de izah etmiştir.
İçki yasağı el-Mâide suresi 91. âyette soru üslubuyla anlatılmaktadır. “Hiç şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla sizin aranıza ancak düşmanlık ve kin bırakmak, sizi Allah’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz, değil mi?” Bu âyette bir öncekinde olduğu gibi içkiyle ilgili iki cümle vardır. Birinci cümle şeytanın içki vesilesiyle Müslümanların arasını açmak, Allah’ı anmak ve namazdan alıkoymak gibi kötülüklere sürüklemesi haberî cümleyle izah edilmektedir.
Böyle bir üslupla Müslümanların kendilerini bekleyen tehlikeyi görüp kendi rızalarıyla içkiden uzaklaşmalarının hedeflendiği düşünülebilir. İçki içenler genelde ahbaplarıyla beraber içerler. İlk başta muhabbet koyulaşır. Vakit ilerledikçe içkinin tesiriyle akılları gider. Şehvet, öfke v.b. duyguları coşar. En akıllı kimseler bile çok yanlış şeyler yapar ve konuşur. Burnu kırılan Sa’d b. Ebî Vakkâs olayında olduğu gibi insanlar sarhoş olunca olmayacak şeyler yaparak aralarındaki kardeşlik zedelenebilir. Birlik kaybolunca Müslümanların insanlığa sunması gereken en önemli mesajı, ahlaklı toplum olarak huzur, güven merhamet v.b. diriltici duyguları sunamaz hale gelir.
İçki yasağını getiren âyetler incelendiği zaman içkinin zararları ve şeytanın içki ile elde etmek istediği zafer izah edilmekte ve içkiyi terk etmeleri halinde felaha kavuşacakları açıklanmaktadır. Ayetin sonunda (Lealleküm tuflihun) “umulur ki kurtuluşa erersiniz” denilerek Müslümanlar, içkiden kaçınmanın neticesinin kurtuluş olacağına irşat edilmekteydiler. Bu durumda “içki içmekten kaçınmak haramlığı yanında ayrıca sizin menfaatinizedir.” denmek istenmiş olabilir.
Her ne kadar imanları artık içki içmelerine mani olsa da nefisleri ve bedenleri içkiden aldıkları lezzeti hala diri bir şekilde hissetmekteydiler. Bu durumdaki kişilere sadece içki içmeyin demek yeterli olmayabilir. Fakat kaçının dendiği zaman onlarda içki bulunan ortamlardan da uzaklaşmak hissi doğurmaktadır. Böylece Müslümanlarla içki arasına engel konularak müptela oldukları bu içecekten daha kolay uzaklaşmalarının sağlandığı anlaşılabilir.
Allah, bütün bu izahtan sonra onları son derece onurlandırıcı ruhlarını okşayıcı bir soruyla artık içkiyi bırakın demek istemektedir. Bu kadar izahtan sonra hala içki içmeye devam mı edeceksiniz yoksa vazmı geçeceksiniz? Şeklindeki soruya teslimiyetin bir timsali olarak Hz. Ömer âyetini duyunca “Evet, vazgeçtik ya Rabbi!” diyerek bu açıklamayla ruhunun huzura kavuştuğunu kalbinin tatmin olduğunu izhar etmiş oluyordu.
İşte bu başarıyı getiren en önemli etkenlerden bir tanesi de Kuran-ı Kerîm’in üslubudur.
*Bu makale Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğr. Gör. Dr Mehmet Kahraman’ın Harran İlahiyat Dergisi Haziran 2023 de yayımlanan kur’ân âyetlerinde içki yasağının değişik cümle yapılarıyla anlatılmasının sebepleri adlı makalesinden alıntılanmıştır.