Leyla ile Mecnun,Ferhat ile Şirin,Dünya ve Ahiret gibi Kültürümüzde birbirini tamamlayan ve birinin varlığı diğerine anlam güzelliği,anlam bütünlüğü katan bazı deyimler vardır.Bu deyimler yalnız kullanıldığında bir anlam ifade etmekle birlikte, insanın kalp ve zihin dünyasında anlam ve mana güzelliğinin zirveye ulaşabilmesi, ancak bu deyimleri birlikte kullanılması ile mümkün olabilmektedir.Nasıl ki biri olmadan diğeri kemali noktada bir bütünlük,güzellik ifade etmiyorsa;hayatınızı kuşatan sevgi ve samimiyeti de bir bütün olarak düşünmediğimiz sürece anlam ve manasını kemali noktada idrak etmemiz mümkün olmayacaktır.Gerek duygusal gerekse manevi dünyadaki anlam ve güzelliklerin farkına varmakta sıkıntılar yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.Bu eksiklik ister istemez bizim hem dünya hemde ahiret hayatımızı etkileyecektir
Sevgi kelimesinin içerdiği mana herkese göre değişse de genel hatlarıyla hep aynı manayı ifade eden bir tanımı vardır. Bu tanımı TDK' mu İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu şeklinde tarif etmiştir. Bu tarifin yanı sıra; Sevgi Kelimesi kelime anlamı olarak da,karşısında bulunan kişiye karşılık beklemeden ondan hoşlanmak, ona karşı bir muhabbet hissetmek, bağlanmaktır. Şeklinde tarif de edilmiştir İbnül-Arabî sevginin tamamıyla tanımlandığını görmediğini geride bıraktığı izleri ve gerekleri aracılığıyla ifade edilebileceğini söyleyerek onun tarifinin yapılamayacağını belirtmiştir.
Gerek sözlükü tariften gerekse tasavvufi tariflerin anlam bütünlüğünün gösterdiği çerçeveden hareketle sevgiyi kelimelerde aramak yerine, hareket ve davranışlarda aramak;bizlerin hem dünya hemde ahret hayatına daha güzel bir anlam ve mana katacağı aşikardır.
Aşk ve sevgi, âşık olmadan hiçbir anlam ifade etmeyen bir duygudur Aşk ve sevgi, âşık ın sayesinde değerlidir. Aşkı ve sevgiyi değerli kılan ÂŞIK ı, en güzel şekilde şöyle tarif etmişler. Onu mutlu etmeliyim düşüncesiyle hareket eden, sevdiğine karşı her türlü fedakârlığa hazır insandır.
Biz Müslümanlar olarak sürekli olarak Allah ı sevdiğimizi ve onun aşkı ile yandığımızı söyleriz. Karşımızdakini ikna etmek için tüm yeminlerimizi onun adıyla yaparız. Dualarımızda beddualarımızda hep O na yer veririz. Tüm Müslümanların en hassas noktası,yumuşak karnı olduğu için tüm dünyalık işerimizde onun adını kullanırız. Velhasıl Allah(cc) Dünya hayatımızın her safhasında bizim dostumuz yardımcımız olmakla birlikte, bir bakıma her kapıyı açan anahtarımızdır.Kısaca şöyle tarif edersek yanlış olmaz;Sanki bizim Allaha olan aşkımız,sevgimiz,bağımız Dünya hayatımıza yönelik bir Allah sevgisi Allah aşkı gibi
Bu tespitin sadece günümüz insanıyla,toplumuyla sınırlı olmadığını 1400 sene önce Allahu Teala kuran-ı kerimde peygamberin(s.a.s) diliyle Ali İmran suresi 31 ayetinde şöyle dile getiriyor.. De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."dünkü İnsan ile bugünkü ve yarınki insan aynı insan.Dünkü Dünya ile bugünkü ve yarınki Dünya yine aynı Dünya.1400 sene insan mantığı ne idiyse bugünde aynı yarında aynı olacak.Ayetlerin insanın duygularına bakan evrenselliği ve sonsuzluğundan hareketle;Kuran-ı kerim den şunu öğreniyoruz; Değişen ne dünya nede insan mantığı.Değişime uğrayan sadece ve sadece insanların kullandığı yaşam araçlarıdır.
Bu verilerden hareketle Allah(cc) hoşnut olacağı, katında kabul göreceği sevginin tarifi biz insanlara bildiriyor. Allahu Teala var olduğunu iddia ettiğimiz Allah(cc) aşkının sevgisinin, gerçek olup olmadığımızı ispatlamanın yolunu gösteriyor. Zihnimizde var olan Allah sevgi tariflerinin yeniden gözde geçirip şekillendirmemiz isteniyor.
Bu ayete şöylede bakabiliri;Allahı sevmek nasıl olurdu bilmiyordum haberim yoktu bilseydim yapardım vs benzeri mazeretlerin önü kapılmış olup; samimiyete bir kapı aralananıyor.Bu noktadan sonraki tüm olaylar sinelerimizde sakladıklarımızla, samimiyetimizin arasında vücut bulacaktır.Velhasıl kelam
Allahu Teala Ali İmran suresi 31 ayetiyle bizlere, Allah(cc) sevginin hiçbir özveri gerektirmeyen sadece iki dudaktan dökülen bir laf olmadığını bizlere tekrardan hatırlatılıyor.