İSRÂİLİYYÂT VE KISIMLARI-1

  • imsa

    İsrâîliyyâtın Anlamı: İsrâîliyyât, isrâiliyye kelimesinin çoğuludur. Kelime İsrâîli bir kaynaktan aktarılan kıssa veya hadise manasınadır. Beni İsrâile nisbeten bu şekilde kullanılmaktadır. İsrâîl Hz. Yakub’un ismidir. Yakup peygamber ise Kur’an’da zikredilen meşhur on iki Yahûdî boyunun

(esbat) atasıdır. Kur'ân-ı Kerîm yahûdîlerden ekseriyya “Benû îsrâîl” (İsrâîl Oğulları) şeklinde bahseder. Buna göre Beni İsrâîl, Yakupoğulları ve ondan türeyen nesil anlamına gelmektedir. İsrâîl kelimesi İbranicede “Abdullah” yani, “Allahın Kulu” manasına gelmektedir.

   İsrâîliyyât ilk bakışta Yahûdî kaynaklarında geçen ve tefsir kitaplarına giren bilgileri ifade ediyor görünse de bu kavram Yahûdî, Hıristiyan veya daha başka İslâm dışı dinlerin kaynaklarından aktarılan bilgileri içermektedir. İslâm'a ve özellikle tefsire girmiş olan yahûdî, Hıristiyan ve diğer dinlere ait kültür kalıntılarıyla, dînin gerek lehine ve gerekse aleyhine uydurulup Hz. Peygambere ve O'nun muasırları olan sahabe ve müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber, isrâiliyyat kelimesinin manâsı içine girer. Tek kelime ile İslâm'a yabancı olan her şey, bu kelimenin bünyesinde mütâla'a edilmelidir.

   Bu tanımlamadaki geniş çerçeveye rağmen İsrâîliyyâtın özellikle Yahûdîlikten kaynaklandığını,

İslâm'a yabancı olan her şeyi ifâde için bu kelimenin seçilmesi ilmî ifadesiyle tağlib

kaidesinden dolayıdır. Yâni, yahûdîlere ait haberlerin Hıristiyanlar ve diğer milletlerin

kültürüne tercihinden ötürüdür. Çünkü yahûdîlerden yapılan nakiller, diğerlerine nisbetle daha çoktur; ayrıca, yahûdî menşeli haberler daha yaygın ve meşhurdur. Yahûdîlerin

müslümanlarla geniş ölçüde karışmaları, ticâri ve kültürel alış-veriş yapmalarının da bunda

müessir olduğu muhakkaktır. Yahûdî ve hıristiyan kültürünün, daha doğrusu bu iki din

erbabına ait hurafe ve safsataların tefsirde müessir oluşunun diğer bir nedeni de, mukaddes

kitabımız Kur'ân'ın bu toplumlara ve mensup oldukları dînin kitaplarına sık sık atıfta bulunmasıdır.

   Ayrıca İslâm düşmanlarının aslı astarı olmayan iddiaları, İslâm’ı karalamak

maksadıyla tefsir ve hadis kitaplarının içine sokmaları da İsrâîliyyâtın hacmini kabartmıştır. Bunlar İslâm düşmanlarının müslümanların inançlarını bozmak gayesiyle uydurduğu

haberlerdir. Garanik masalı, Zeynep bint Cahş kıssası ve peygamberimizin onunla evlenmesi

ile ilgili aslı olmayan iddialar bu uydurma haberlerin birkaç örneğini teşkil etmektedir.

   İsrâîliyyâtın Kısımları: İsrâîliyyât’ı çesitli yönlerden kısımlara ayırmak mümkündür.

Sened ve Metin Yönünden İsrâliyyât:Sened ve metin yönünden isrâliyyât üçe ayrılır:

a- Senedi ve Metni Sahih Olan İsrâliyyât

   Hadis kitaplarında yer alan ve hem sened hem de metin yönünden problem teşkil etmeyen rivâyetlerdir. Buna misal olarak: “Ey Peygamber, biz seni hakikaten bir şâhit, bir müjdeci ve bir korkutucu... olarak gönderdik” mealinde olan âyetin tefsiri münasebeti ile Buhari’nin sahihinde yer alan Abdullah ibn Amr ibn el-Âs’a ait bir Tevrat rivâyetini gösterebiliriz. Bu rivâyette Hz. Peygambere ait özelliklerin aynı şekilde Tevrat’ta da geçtiği ifade edilmektedir.

b- Sened veya Metin Bakımından Zayıf Olan İsrâliyyât

   Hadis kitaplarında yer alan ve hem sened hem de metin yönünden problem teşkil eden rivâyetlerdir. Senedi zayıf olana misâl ibn Cerir et-Taberî’ nin naklettiği ve arşı taşıyan meleklerin tavsifi ile ilgili olan haberdir. Taberî’nin naklettiği ve Hâzin’ in de tefsirine aldığı bu rivâyete göre, bu meleklerden her birinin insan, öküz, aslan ve baykuş yüzüne benzer yüzü vardır. Melekler kanatlarını hareket ettirdikleri zaman şimşek meydana gelir. Raviler arasında bulunan Şu'ayb el-Cebârî Yemenlidir ve Ehl-i Kitab çevrelerinden efsanevî şeyler nakletmekle maruftur. Kendisi metrûk bir kassastır.

   Metni zayıf olana misal: İbn Kesir’ in tefsirinde zikrettiği hadise; Ka’bü’l- Ahbâr’ dan nakledildiğine göre, melekler kendi aralarında insanların amellerini ve işledikleri günahları mevzu bahis ettiler. Allah tarafından kendilerine, içlerinden iki kişi seçme emri verildi. Onlar da Hârût ve Mârût’u seçtiler. Allah onlara bazı yasaklar koyarak (zina, içki, sirk vs.) yeryüzüne indirdi. Ka’b’ın dediğine göre daha akşam olmadan kendilerine yasak olan her şeyi yaptılar. Hz. Ali’ den nakledilen ve Zühre adlı bir yıldızın olduğunu, Hârût ve Mârût ile aralarında geçen maceradan dolayı bu hale düşürüldüğü ifade edilmektedir. Her iki rivâyet incelemeye alınıp sened ve metin yönünden kritiği (tenkid) yapıldığında görülecektir ki bu anlatılanların Hz. Peygamber ile uzaktan yakından alakası yoktur.

c- Mevzu’ Olan İsrâîliyyât

   Hadis kitaplarında yer alan mevzu olmaları hasebiyle problem teşkil eden rivâyetlerdir. İbn Cerir’ in Huzeyfe ibn el-Yemân’dan naklettiği haber; rivâyete göre Hz. Peygamber şöyle demiştir: “Onlar azıp taşkınlıklar yaparak peygamberlerini öldürünce, Allah onlara Fars hükümdarı Buhtünnasr’ı gönderdi. Allah Buhtünnasr’a 700 yıl hükümdarlık nasib etti. Bu haber tamamen uydurma olan İsrâîliyyât olarak değerlendirilmiş ve Hz. Peygamber’in böyle bir şey buyurmuş olmasının asılsız ve yalan olduğu söylenmiştir.(5.bölüm sonu)