Bugün sizlerle altı bölüme ayırdığımız, yrd. Doç. dr. Mustafa ŞENTÜRKün Bayburt ilahiyat fakültesi öğretim görevliliği zamanında uluslar arası inanç turizmi ve eshab-ı kehf sempozyumun da yaptığı tebliğin beşinci bölümünü paylaşacağız.
3. Aslıab-ı Kehf'in Kur'an'da Belirtilmeyen Nitelikleri
Mağara arkadaşları etrafında çok fazla spekülatif bilgi türe(til)miş (Taberi, 2003: XV/96-210) olmasına rağmen; Kur'an onların kaç kişi ve kimler oldukları,meslekleri, ne zaman ve hangi devirde yaşadıkları, hangi dille mensup oldukları, hak dille nasıl inandıkları, yaşadıkları şehir, sığındıkları mağara, mağarada ne kadar kaldıkları, köpeklerinin adı ve rengi ... gibi konular hakkında ayrıntı vermemiştir. İbn Kesir'in tabiriyle bunlar (dünyevi ve -uhrevi)maslahatı bulunmayan hususlardır ve o nedenle Kur' an' da belirtilmemiştir.
Kur'an, bu tür ayrıntılara değinmediği gibi, kıssanın görünen kısmı dışında tartışmaya girilmemesini ve kıssa hakkında gaybi bilgi konusundaatıp tutanlara soru sorulmamasını emretmiştir. Hz. Peygamber bu emre uymuştur, zira bu konuda O'ndan mervi rivayet(ler) yoktur. Emre kısmensahabenin de uyduğu anlaşılmaktadır. Çünkü 22. ayetteki "onları bilen azdır/ kısmıyla ilgili olarak; İbn Abbas'ın (ra) ''ben Allah'ın istisna ettiğikimselerdenim, onlar yedi kişiydiler" şeklindeki değerlendirmesi (Taber1, 2003: XV/219) dışında konuyla ilgili rivayet bulunmamaktır.
Yeri ve zamanı belirtilmediğinden kesin olarak bilinmemesine rağmen,ülkemizde ve dünyanın farklı kültür ve coğrafyalarında ashab-ı kehf hikâyelerine ve mağaralarına rastlanmasının bir anlamı bulunmaktadır. Bu anlam, bize göre kültürümüzdeki Nasreddin Hoca, Yunus Emre ve Sarı Saltuk gibi kült kişilikler için çeşitli yerlerde yapılan anıt mezarlar/makam kabirleri gibi; geleneğin toplumun mağara arkadaşlarının değerlerini benimsemesi ve onlarla özdeşleşmek istemesidir. Ayrıca kapalılık ve belirsizliğe karşı,anlatı ve anıtlada somutlaştırma ve böylece daha işlevsel hale getirme (örneğin bu sempozyumdaki dramatizasyon) durumu da göz önünde bulundurulmalıdır.
Müfessirlerin konuyla ilgili nakillerini de bu doğrultuda değerlendirmek gerekir.
4. Ashab-ı Kehf Olayına Sonrakilerin Yaklaşımları
Mağaralarını belli etmek üzere konulan yazılı bir kitabe nedeniyle "ashab-ı rakırn" olarak da anılan ve yıllarca uyutulduktan sonra ashab-ı kehf'in tekrar diriltilmeleri, kendileri ve içinde yaşadıkları toplum için yeniden dirilişi ve ahiretin varlığını gösteren bir mucizedir. Ancak hem onların döneminde hem desonrasında yaşamış olan insanların olayın özü ile değil de, onları bu özden uzaklaştıracak, esasa taalluk etmeyen ve ibret değerini öteleyenayrıntılarla meşgul oldukları görülmektedir.
Buna göre gençlerin döneminde yaşayan ve Taberi'nin aktardığı gibi onların inancını paylaşıp paylaşmadıkları kesin olarak belli olmamakla beraber,gençlerin inancına sahip çıktığı anlaşılan insanların (Taberi, 2003: XV /211, 216) bu olayı bir kabir veya mabet ile anıtlaştırmak istedikleri görülmektedir. İbnKesir'den başlamak üzere -eski ve yeni- selefi müfessirlerce olumsuz anlam yüklense de muhtemelen iyi niyet taşıyan ancak olayın özünü ıskalama ihtimali de bulunan söz konusu tutum, mağara arkadaşları olayının "nispeten" doğru anlaşılmadığını gösteren bir uygulama olsa gerektir.
Daha sonraki nesiller, -örneğin İbn Atıyye'ye göre Hz. Peygamber dönemi yahudileri (İbn Atıyye, 2001: III/507) - mağara arkadaşlarının kaç kişi olduklarını, mağarada kaç yıl kaldıklarını tartışmışlardır. Her iki durumda da sayılar verilmesine rağmen, bu konulan en iyi gayb bilgisine sahip olan Allah'ın bildiği belirtilmektedir. Oysa Kur' an' da kıssanın ( dini ve dünyevi) fayda sağlamayan ayrıntılarıyla uğraşılmaması ve görünenin dışında gereksiz bilgi arayışına girişilmemesi emredilmiştir.
Nübüvvet asrından sonra başlayıp günümüzü de içine alan dönemde ise ashab-ı kehf olayının nerede gerçekleştiği ve mağaralarının neresi olduğutartışmaları baş göstermiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Kur'an'da bu konuda herhangi bir bilgi olmamasına rağmen; -yukarıda arz ettiğimiz nedenlerle olsa gerek- ülkemizde Tarsus, Efes,Efsus (Afşin), Lice gibi şehirlerde; dünyada ise İspanya'dan Cezayir' e, Mısır'dan Ürdün'e, Suriye'den Afganistan veDoğu Türkistan'a kadar çeşitli ülkelerde ashab-ı kehf'e ait olduğu söylenen mağaralar bulunmaktadır. (Bölüm sonu)