Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul sözleşmesini iptal etmesi ile ailenin, genç yaşta evlilik yapanların, gençliğin,erkeklerin ve kadınların üzerinde geçmiş bin yıllarda yaşanmış yanlış sosyal hayatı özendirici bir şekilde dikte eden Uluslararası bir sözleşme iptal edilmiş oldu. Bu iptal edilen sözleşmenin yansıması olarak çıkartılan yasaların hala duruyor olmasının ve yürürlükte uygulanıyor olmasının gözden ve dikkatlerden kaçmaması gerektiğini hatırlatırım. Bu konunun da ihmale gelmemesi gerektiğini konuya duyarlı halkımızın ve hukuk camiasının dikkatine sunarım.
Geçen yazımda da belirttiğim gibi İstanbul sözleşmesi'nin iptal edilmesi ile kazanan veya kaybeden bir taraf yoktur. Bu olayı, halkın gözünde ve idarecilerin gözünde toplumsal duyarlılığın ortaya konulması olarak değerlendirmeliyiz. Çok sesli düşüncenin ortaya çıkarmış olduğu bir sonuç olarak ele alırsak, kazananın taraflardan bir tanesi olmadığı, toplumun kendisi olduğu anlaşılmış olur.
Önümüzdeki günlerde olası bir sivil anayasa yapılması ile ilgili çalışma ihtimali olabilir. Böyle bir girişim için şimdiden anayasaya girecek olası bir olumsuz hükmün olmaması için anayasayı yapıcı kişilerin ifadelerini tetkik edebilecek ve toplumsal zarara götüren hataları düzeltebilecek kişilerin ve kurumların üzerine büyük bir yük düşmektedir. Küçük kelimelerle nerelere gidildiğini bu İstanbul sözleşmesinde gördük. Yine aynı pozisyona yeni anayasada düşmemek için dikkatli davranılmasını unutmamalı ve birbirimize hatırlatmalıyız.
Aile, genç yaşta evlilik, cinsel yönelim, eşitlik, hayvan hakları, tarım politikaları ve benzeri birçok konularda oluşturulması düşünülen yeni anayasanın dikkatle incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu konuda birinci olarak dikkat çekmek istediğim husus, bir yanlış yasanın veya sözleşmenin yürürlüğe girdiğinden itibaren toplum tarafından yanlışlığının anlaşılması ve bu yanlıştan dönmenin en az 10 yıl aldığını gördük. Tekrar 10 yıllarımızı yeni çıkacak anayasadaki olası hatalı uygulama maddelerinin kaldırılması için harcamamalıyız. Dolayısıyla yeni çıkacak anayasanın çok iyi tetkik edilerek olası hataların ortadan kaldırılması çabası başta verilmelidir.
İkinci dikkat çekmek istediğim husus, olası yeni anayasanın halk oylamasına sunularak yürürlüğe girme ihtimalidir. Böylece toplum huzurunu bozacak yanlış yasaların çıkması karşılığında, 1980 anayasası gibi topluma bunu siz kabul ettiniz denilerek susturulma ihtimalini göz önünde bulundurmalıyız. Toplumumuzun ve anayasa yapımıyla ilgilenen her kesimin duyarlılığının toplumun geleceği açısından ne kadar önemli olduğu açıktır. Benim gibi toplumun içerisindeki fertlerin kelimelerin arasındaki gizlenen detayları fark etmesi mümkün olmayabilir. Dolayısıyla hukukçuların ve adalet mekanizmasındaki duyarlı kimselerin bu konuda toplumsal hassasiyeti gözeterek incelemesi gerektiğini düşünüyorum. Geleceğimizi ilgilendiren ve geleceğimizin teminatı olan bütün toplumsal dinamiklerin önüne geçmeyen toplumsal uzlaşıyı en üst seviyeye çıkaran aynı zamanda ülkemizin geleceğe ve dünyadaki yeniden oluşturulmaya çalışılan toplumsal yapıya katkısı olması için bu hususlara dikkat etmemiz elzemdir. Şimdiden bu konuda hassasiyetini ortaya koyması gereken her kesime dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatırım. Toplum huzurunu gözetecek, aynı zamanda geleceğe umut olacak yeni bir anayasanın yapımında toplumsal uzlaşının yanısıra,inançlarımızın çerçevesinde düşünülen bir anayasaya ne kadar çok ihtiyacımız olduğu ortadadır.
Geleceği kurgulamaya çalışan şeytani akıl, ailenin, cinsiyetin ve inancın önemli olmadığını ortaya koymaya çalıştığını bilerek, şeytani akla teslim olmamak için doğru mücadele vermemiz gerektiğini unutmamalıyız.