Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul sözleşmesini iptal etmesi,sözleşmenin yanlış olduğunu söyleyenlerin zaferi olmadığı gibi, sözleşmeyi savunanların da mağlubiyeti değildir.Ben bu hadisede toplumun doğruyu arama yöntemlerinin farklı görüşler ortaya koyarak,hala devam etmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Çünkü günümüzde Türkiye'nin dışındaki ülkelerde yaşanan hayat tarzları istesek de istemesek de ülkemize bir şekilde etki etmektedir.Bizler kendi geleneklerimizin,inancımızın,kültürümüzün dışında gelişen diğer ülkelerdeki yaşayış şekillerini, sanki tamamen doğruymuş gibi anlamamamız gerektiğiniunutmayıp, içlerindeki doğruyu ayırt edebilecek istişare ortama oluşturmak zorundayız.İstanbul sözleşmesinin iptalini birilerinin galibiyeti, birilerinin de mağlubiyeti gibi anlar veya düşünürsek,toplumsal uzlaşı ortamının ve toplumsal aklın zarargöreceğini unutmamalıyız.
Şimdi sıra İstanbul sözleşmesinin gölgesinde çıkartılmış olan yasaların gözden geçirilmesi ve bu yasaların topluma verdiği zararların tespit edilerek toplumsal faydayı sağlayacak hale getirilme çalışmasıylataçlandırılmalıdır.
Mutlu aile ortamından uzaklaştırılan insanlarkesinlikle insan olma özelliğini kaybeden canlılar haline dönüşebilir.Belki de şeytani aklın hesaplarının da bu noktada olduğunu gözden kaçırmamalıyız.
Dünya nüfusunun 2100 yılında ülkeler arasında nasıl gelişeceği ile ilgili yapılan bir araştırmada Türkiyenin nüfus olarak 2100 yılında 25.sıralardan daha da aşağıyaindiğigösterilmektedir.Eğer toplum olarak ailenize sahip çıkmazsak, ülkemizin gelişmesi için toplumsal bir uyanış ve diriliş hamlesi gerçekleştirme çabasına girmezsek 2100 yılındaTürkiye diye bir toplumneredeyse görülmeyecek gibi.
O halde idarecilerimizin ve siyasetçilerimizin ayrıştırıcı ifadeler kullanması yerine, ülkemizin geleceğini doğru hayal eden ve bu hayalleri için hep birlikte çalışabilen bir toplum oluşturacak toplumsal aklı geliştirenişler yapmak zorunda olduklarını hatırlatmak bizlere düşmez ama,tarihe not düşmek adına söylemek gerektiğine inanıyorum.
Hırsla elde ettiği bütün zenginliğin bu dünyada kalacağını düşünebilen bir toplum haline dönüşebilirsek hem gelecek nesillerimiz hem de Dünya insanlığı için mutluluk ve huzur bırakacakformüller üretebilirve bu formülleri hayata aktarabiliriz.
Bugün asıl derdimizin toplumumuzu ve gençliğimizi gelecekle ilgili doğru bir hayata inandırma ve bunun için mücadele etme azmini mutlaka vermek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz.
Gençliğini, geleceğine inandıramayan bir toplumun ne gençliği ne de geleceği olabilir. İnancından ve gelecek hayallerinden uzak olan toplumlar yok olmaya mahkumdur.