KADER’İ FARKLI KATEGORİLER İÇİNDE OKUMANIN İMKÂNI-3

  • SUR YAPIIIIIII

   Prof.Dr. Şaban Ali Düzgün’ün KELAM ARAŞTIRMALARI dergisinde 2013 yılında yayımlanan kader hakkındaki çok güzel olan yazısının 3. bölümünü noktasına virgülüne dokunmadan kaldığımız yerden paylaşmaya devam ediyoruz.

  

     İnsanın özgürlüğü ve sorumluluğu, insanın yaşadığı sonuçların, kendi sebep olduğu olaylardan neşet etmesini gerektirir.  Bunu örnekleyelim: Allah, insan cinsi için maksimum yaşam süresi (ecel) takdir etmiştir/kesin olarak belirlemiştir. Bu ecelin uzaması ya da kısalması söz konusu değildir. Diyelim ki insan ecelinin/maksimum yaşam süresinin sınırı 130 yıldır. Ama insanların bazıları 30, bazıları 80, bazıları 100, bazıları ise 120 yıl kadar yaşamaktalar. Bu yaşanan miktar ömürdür; ve ömrün uzaması ya da kısalması; insanın genetik mirasına, yaşam şartlarına, kısacası insan odağına bağlıdır.

    İnsan cinsi için Allah tarafından belirlenen, ecel; insanın insiyatifine bırakılan ise, ömürdür. Her insanın, Allah’ın yaratma planında insan cinsi için belirlenen maksimum sınıra kadar yaşayarak, bu takdire mutabık bir ömrü tamamlaması arzu edilir. Ama insanların büyük kısmı bu maksimum yaşam süresini (ecellerini) tamamlayamadan, sadece ömürlerini (ecelin yaşanan kısmını) doldurabilmektedirler.

   Dikkat edilmesi gereken nokta, önce yasaların belirlendiği, sonra buna uygun olarak varlığın ve varlığın bir parçası olarak insanın yaratılmış olduğudur. İnsanın doğum ve ölüm yasaları bilgi konusu olmadan yani belirlenmeden veya hangi davranışının iyi hangisinin kötü sıfatınını hak edeceği bir kanuna bağlanmadan insan yaratılmış olsaydı, insanın başıboş bırakıldığı veya dünyaya atılmış olduğu fikri haklılık kazanırdı. Buradaki belirleme yasa temelinde bir belirlemedir. Herhangi bir insanın yapıp edeceklerinin belirlendiği şeklinde düşünülmemelidir. Belirlenmiş olan şey, varlıkların ve eylemlerin sıfat halleridir. Belirlenmemiş olan şey ise, bu sıfatların varlıklarla birleşme anı ya da hâlidir.

   Adam öldürmek kötüdür. Adam öldürme fiilini kimin işleyerek bu kötülüğü meydana getireceği belirlenmemiştir. Hüzünlenmek, sevinmek insan halleridir/sıfatlardır. Bunların kimde ne zaman tezahür edeceği belirlenmemiştir. Eğer böyle bir belirlenme olsaydı, Allah’ın insanlara iyilik yapmaları ve kötülükten uzak durmaları yönünde emir ve yasaklamalarda bulunması, peygamber göndermesi ve hatta akıl ve irade vermesi abes olurdu. Bu durumda Allah’ın bilgisine yasa temelinde konu olmayan şey nedir? Sorusuna verilecek cevap, insan iradasine bağlı olarak ortaya çıkan eylemleridir.

    Allah, insan cinsi için takdir ettiği varoluş ilkelerine mutabık bir yaşam sürme iradesinin gösterilmesini emânet olarak adlandırmaktadır. Dağlara teklif edilen emaneti, yani varlık için belirlenen sınırlara en uygun iradeli/bilinçli yaşam sürmeyi insanın omuzlarına yüklemektedir.

   Analoji dilini kullanacak olursak; sahaya sürülen oyuncuların uyacakları futbol kuralları bellidir; bu kurallara uygun bir oyunla maksimum verimi sağlamak, oyuncuların insiyatifine bırakılmakta ve kendilerinden en iyi performansı göstermeleri (emanetin yani kendilerine gösterilen güvenin karşılığını vermeleri) beklenmektedir.

  

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.