KADER’İ FARKLI KATEGORİLER İÇİNDE OKUMANIN İMKÂNI-7

  • imsa

    Prof.Dr. Şaban Ali Düzgün’ün KELAM ARAŞTIRMALARI dergisinde 2013 yılında yayımlanan kader hakkındaki çok güzel olan yazısının 7. bölümünü noktasına virgülüne dokunmadan kaldığımız yerden paylaşmaya devam ediyoruz.

 

 

 Sonuç

Tekil olarak bir insanın yapıp etmelerinin önceden belirlenmiş olduğu (cebr) düşüncesi, hayatın akışı içinde dinamik bir Allah-insan ilişkisi kurulmasını engeller. Yaşam dinamikleri içinde insan sürekli ilahi olanla ilişki içindedir. “Göklerde ve yerde olan herkes O’ndan ister. O da her an bir iştedir” ayeti, Allah-insan arasında olmuş bir bitmiş bir ilişkiye değil, aksine devam etmekte olan bir sürekliliğe işaret etmektedir. Hem zihinsel hem de bedensel olarak Allah’a sürekli bağlılığın adı olan ubûdiyet, gerçek anlamıyla, kendini olmuş bitmiş bir ilişkisizlikte değil, tam tersine, duada, niyazda niyazla açığa vuran bir karşılıklı bağlılıkta gösterir. İnsanın dua etmesi durumunda kendisine karşılık verileceği ilâhî beyanı ve “şayet şöyle davranırsanız biz de böyle karşılık veririz” إن عدتم عدنا /Siz dönerseniz biz de döneriz formundaki âyetler, Allah-insan ilişkisinde insanı, tek taraflı olarak belirlenmiş bir yaşam formunun pasif nesnesi değil, inşa halindeki bir hayatın aktif öznesi olarak planlayan ilahi bir iradeyi ortaya koyar. Bu ilahi irade ihtiyaç duyduğunda insanî iradeyi yönlendirir ve dar zamanlarında onu destekler (innallâhe yüdâfi‘u ‘anillezîne âmenû/ Allah inananları destekler...). Kendi iradesiyle böyle bir yönlendirmeyi talep eden إهدنا الصراط المستقيم /bizi doğru yola ulaştır insana, Allah’ın hayatın akışı içinde karşılık vermesi, lütuf ve inayet teorilerinin omurgasını oluşturur ve cebr anlayışını dışlar.

    Şu ayet-i kerimeler kaderle ilgili tartışmaları bitirecek bir kesinliğe (hüccetü’llâhi’l-bâliğa) sahiptir.

“Şirkte direnenler derler ki: “Eğer Allah dilemiş olsaydı biz de, atalarımız da O’na ortak koşmazdık …”. “De ki bu konuda bitirici kesin sözü (hüccetü’llâhi’l-bâliğa) Allah söylemektedir: “Allah dileseydi, hepinizi hidayete erdirirdi.”

Varlıklar, olan değil olmakta olan kimlikleriyle hayatın akışına katılırlar. Yaratılıştan getirdikleri fıtri potansiyellikleriyle, varlıklarını oluşturma alanı olarak önlerine serilen bu imkânlar ve ihtimallere şekil vermekte ve hem yeniden var olmakta hem de var kılmaktadırlar. Kün emrinin fe-kâne değil de fe-yekûn şeklinde tezahür etmesi, oluş emrinin muhatabı olan bütün varlıkların, kendilerine has yasalarla hep olma sürecinde bulunduklarını göstermektedir. İradeleri, Allah’ın yaratma planındaki iradesiyle örtüştüğünde mü’min adını alarak onurlanmakta; bu iradeyi yok sayan bir hâl (inkâr) içine girdiklerinde ise kaybedenlerden (hüsrân/hâsirûn) sayılmaktadırlar.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.