Kuran-ı kerimi diğer kitaplardan ayıran en önemli özelliği ilahi olmasıdır. Bu ilahilikten dolayı insanların vahiy karşısında takındıkları ya da takınacakları hal ve hareketleri anlatmasının yanında iç âlemlerindeki düşüncelerini analiz ederek ifşa etmesi noktasında emsalsiz bir kaynaktır. Pedegoglar için de baş tacı olacak bir kitaptır. Çünkü kuran-ı kerim yaşanmış kıssalar vasıtası ile insanların düşünceleri, tutumları bizlere canlı bir şekilde anlatılır.
Bu canlı anlatımlardan biriside Bakara suresi 88. Ayetinde geçer. Bu ayette Allahın davetine karşı bir grup insanın (Yahudilerin) takındıkları tavır onların kendi ağızlarından anlatır. Mekke’den Medine’ye hicret eden Allah resulü Yahudilerin kitap ehli olduğunu ve onlarında bir resul beklediklerini bildiği için onları İslam’a davet etmeye başlar. Allah resulü onların Müslüman olmalarını umarken onlar, bırakın Müslüman olmayı İslam’ın en büyük düşmanı olurlar.
Allah resulünün davetine karşı verdikleri cevapta özellikle “Gulfun” (2/88) kelimesini kullandılar. Gulfun sözlükte: paketlemek, sarmak ambalajlamak, paket yapmak, sarmalamak, örtmek, kaplamak gibi manalara gelmektedir. Yahudileri bu sözle, Hz. Peygamber’in davetine karşı, “Kalplerimiz perdelidir” “Senin söylediklerinden bir şey anlamıyoruz/anlayamıyoruz” diyorlardı.
Allah-u Teâlâ ise, ayetin devamında onların yalan söylediklerini yüzlerine vurarak, onların anlamıyoruz/anlayamıyoruz demelerinin asıl sebebinin, yaratılış icabı bir kavrama ve anlamama kıtlığından olmadığını bildiriyor. Tam tersine anlamalarına rağmen, Dünya hayatını ahrete değiştirdikleri için, peygamberleri ve onlara indirilen ilâhî hakikatleri sürekli bile bile inkâr ettiklerini ve böylece inkârcılığı kendilerinde âdeta bir alışkanlık ve huy halini getirdiklerini yüzlerine haykırıyor.
Kuranın genel muhtevasına baktığımız zaman bu ve benzeri ayetlerde eleştirilen kişiler, milletler değildir. Her ne kadar isim zikredilse de eleştiri konusu düşünce ve hareket tarzıdır. Bundan dolayı ne tüm Yahudiler, Hıristiyanlar vs kötüdür denemez. Ya da tüm Müslümanlar iyidir denemez. İyi ya da kötülüğün ölçüsü ancak kuran ve sünnet ölçülerine göre hareket edip etmemekle belirlenir. Bu ilkeden hareketle herkim olursa olsun Allahın mesajı karşısında (“Kuranı anla(ya)mıyorum ” “söylediklerin aklımıza yatmıyor” “işimize gelmiyor” veya “bu devirde bu kurallar geçmez” vs) şeklinde bir düşünceye sahip olursa ister bunu söze döksün isterse içinde saklamış olsun. Her iki durumdada aynı Yahudi mantığı gibi hareket etmiş olur.
Üzülerek söylemek gerekirse bazı Müslümanlarında ayette dile getirilen bu mantık çerçevesinde hareket ettikleri görürüz. Allah kuranda böyle diyor, hadisi şerifte peygamber efendimiz böyle buyruluyor Müslümanlığımızı bunlara göre şekillendirmeye çalışalım dendiğinde, Araplar gibimi olalım/yaşayalım ile başladıktan sonra ben halimden memnunum, anamdan, babamdan. atamdan öğrendiklerim bana yeter gibi pervasız konuşmalarına şahit oluruz.
Hele birde kurandan uzak kalmasını meşrulaştırmak adına: çok derine dalma din konusu sırattan ince kılıçtan keskindir bak falan kişi derine daldı kafayı yedi gibi aslı astarı olmayan örnekleri vermeleri yok mu? İnsan şaşırıp kalıyor. Tüm bu çabalar aslında Yahudiler gibi üç günlük dünya hayatını nefislerinin istediği gibi yaşamak adına yapılan gayretlerden başka bir şey değil. Bu ve buna benzer yaklaşım ve sözler kalbimiz kılıflı demenin modernce sinden başka bir şey değil. İster modernce, isterce Yahudi’ce kalplerimiz kılıflıdır, biz bundan başka dinin emirleriyle muhatap olmak istemiyoruz ya da anlamıyoruz/anlıyamıyoruz diyenlere öyle düşünenlere Allah-u Teâlâ şu şekilde cevap veriyor: Onların kalpleri kılıflı değildir; tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine (onlar bunu istedikleri için, o yolu/düşünceyi kendilerine düstur edindikleri için ) mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler. (Nisâ:155)
Mail Adresi: [email protected]