Allah-u Teâlâ peygamberleri aracılığı ile gönderdiği mesaja inanma noktasında insanları her ne kadar serbest bıraksa da inancın yaşanması ve kötülüğün yayılmaması adına da bazı düsturlar belirlemiştir. Bunlardan biride Asr suresinde tarif edilmiştir. Asr suresinde kısaca inanacaksın, İnancını yaşayacaksın ve toplumda kötülüğün yayılmasına müsaade etmeyeceksin deniliyor. Bundan dolayı olsa gerek İslami toplumlar da kendini koruma adına otokontrol sistemleri geliştirmiştir. Bunlardan biride insanları doğruya yöneltmek, kötülükten uzak tutmak adına anlatılan kıssa türü hikâyelerdir. Bizim hikâyemizin kahramanı da Behlül Dânâ isimli bir zattır
Behlül Dânâ çarşıda, pazarda halk içinde dolaşırken insanlara nasihat eder, yanlış hareketlerden sakındırmak için onları ikaz ederdi. İkazları bazı insanların damarlarına dokunuyor, gururları inciniyordu. Bir gün, halka, doğru yolu göstermek için söylediği sözlerden rahatsız olanlar, Hârûn Reşîd’e gidip Behlül Dânâ’yı şikâyet ettiler: “Sultanım, bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var? Bizi kendi hâlimize bıraksın. Bizi ikaz edip durmasın. Sonra her koyun kendi bacağından asılır” Dediler.
Bu şikâyetler üzerine Hârûn Reşîd, Behlül Dânâ’yı çağırtıp halkın istediğini bildirdi. Behlül Dânâ hiç sesini çıkarmadan sarayı terk etti. Birkaç koyun alıp kesti, bacaklarından mahallenin köşe başlarına astı. İnsanlar, hikmetini anlayamadıkları, sırrını çözemedikleri söz ve hareketleri gördüğü birine hemen “deli” damgası vururlar. Behlül Dânâ’nın bu hareketini de anlayamayan halk gülerek şöyle dedi: “Deliden başka ne beklenir, yaptığı işler hep böyle zaten!”
Aradan günler geçtikçe, asılan hayvanlar kokuyor, bundan ise bütün mahalle zarar görüyordu. Bozulan etlerin kokusundan durulmaz hâle gelince, aynı şahıslar, Hârûn Reşîd’e gidip durumu anlattılar: “Yâ Emîrü’l Mü’minîn! Behlül’ün astığı koyunların kokusundan duramıyoruz. Bizi çok rahatsız ediyor. Şuna söyleyin de, onları astığı yerden kaldırsın!”
Hârûn Reşîd, Behlül’ün böyle bir hareketi neden yaptığını merak ediyordu. Hem halkın şikâyetini bildirmek, hem de böyle yapmasının sebebini öğrenmek için Behlül Dânâ’yı saraya çağırttı. Behlül gelince, Hârûn Reşîd sordu: “Yâ Behlül! Mahalleye astığın koyunların kokusundan halk çok rahatsız oluyor. Böyle bir şeyi neden yaptın?”
Behlül Dânâ şu cevabı verdi: “Ey mü’minlerin emîri! Ben bir şey yapmadım! Sadece her koyunu kendi bacağından astım. Fakat görülüyor ki, her koyun kendi bacağından asılsa da bütün çevreyi rahatsız ediyor, herkese zarar veriyor. Bir kötünün zararı sadece kendine olmuyor, herkese zarar veriyor. İnsanların bunu anlaması için böyle yaptım. Herhalde anlamışlardır!” Hârûn Reşîd ile etrafındakiler hatalarını anlamışlar. Behlül Dânâ’den özür dileyip, bir daha nasihatlerini kulak ardı etmemişler.
Tüm filmler gibi bu hikayenin’de sonunun mutlu bitmesi bizi gerçeklerden uzaklaştırmasın. Yaşadığımız hayata baktığımız zaman insanların hatalarından dönmesi ve nasihatlerden ders alması bu kadar kolay olmuyor. Başta Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) hayatına ve kuranda kıssaları anlatılan peygamberlere baktığımızda insanların doğruya kolay kolay teslim olmadığını görürüz. Bırakın kötülüğün yayılmasına engel olmayı, modernlik, çağdaşlık insan hakları gibi modern söylemleri kullanarak kötülüğün yaygınlaşması toplumda benimsenmesi için canla başla çalışırlar.
Allah resulü (sav) "Sizden her kim bir kötülük görürse, eğer gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Yetmezse, diliyle düzeltsin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir" buyurmasına rağmen günümüz insanı hadisi şerifi sanki sizden kim bir sapıklık/yanlışlık/kötülük görürse eğer gücü yetiyorsa eliyle çoğaltsın. Yetmezse, diliyle destek olsun. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle desteklesin. Fakat bu, modernliğin çağdaşlığın en zayıf mertebesidir şeklinde anlıyor.