KÜÇÜK EMRAH KILIKLI DİN BARONLARI

  • SUR YAPIIIIIII

Medya ve din insanlar tarafından en çok ilgi gösterilen bölümlerin başında gelir. Her iki bölüm toplumsal hayatı önlendirmede büyük rol oynasa da din konusu hem Dünyayı hem de ahreti ilgilendirdiği için, toplumları yönlendirmede din en etkili unsurdur. İnsanların büyük bir kısmı başta tembellikleri yüzünden veya gerçek bilginin kıymetini bilemediklerinden olsa gerek hep armut piş ağzıma düş mantığı ile bilgiye sahip olmayı tercih eder oldular. İnandıklarını söyledikleri kitaplarının ilk emri oku olmasına rağmen sanki inadına yaparcasına veya vebadan kaçar gibi, Müslümanların azı hariç, kuran, hadis ve dinlerini öğrenecekleri kitapları okumaktan kaçtıklarını görürsünüz. 

   Bu kaçış en çok din üzerinden insanları-toplumları dizayn etmek ve ceplerini doldurmak isteyen kişilere yaramıştır. 5-10 tane din baronu, sahip oldukları medya desteğiyle, Allah-u Teâlâ’nın hidayet vesilesi olsun diye gönderdiği dini, gözyaşı ve duygu sömürüsü aracı olarak kullanarak ceplerini doldurma peşindeler. 

   Üzerlerinde marka elbiselerle, bir elleri yağda bir elleri baldayken utanmadan sıkılmadan, küçük Emrah replikleriyle peygamberin açlıktan karnına taş bağladığını anlatırlar. Ashabın giyecek bir elbisesi olmadığından bahsederler. Kendileri kuş tüyü yatak ve yastıklarda yatarken peygamberin içi hurma lifi dolu yatağından yastığından bahsederler. 

   İki gözü iki çeşme ağlayanları çoğalan muhterem Hocayı, küçük Emrah vari replikler artık kesmemeye başlayınca, Ferdi Tayfur ağlamaklı tavırla peygambere şöyle eziyet edildi böyle eziyet edilirdi, kafasına hayvan işkembeleri atıldığından başlayarak, doyasıya beyaz ekmek yemediğinden, tatlı ve soğuk suya hasret kaldığından bahsederek, dişinin kırıldığında çıkar.

   Etiketi hoca olan bu tür insanların, kendilerine bağımlı bir zümre oluşturmanın çabası içinde olduklarını görürsünüz. Takipçilerini üzmeyecek, etliye sütlüye karışmayan bir din anlatırken, diğer yandan da bir ayakkabıyla hayvanlara su verdiğin zaman cennetlik olunduğunu döne döne anlatır dururlar. Bir bardak suyla da cennetlik olunabiliyormuş düşüncesi bilinçaltına yer eden Müslümanlar, gerek içinden gerekse aşikâre olarak cennete girmek için illa namaza, oruca, kuran okumaya gerek yokmuş demeye başlıyorlar.

   Hepimizin bildiği Nasrettin hoca ve hırsız fıkrası vardır. Hırsız hocanın evini güzel bir soyar sonra olayı duyan komşular başlar hoca bunu niye yapmadın şunu niye yapmadın vs vs sonunda hoca dayanamaz iyi hoşta bu hırsızın hiç mi suçu yok der?

   Tabi oldukları din en az kırk dokuz defa akletmez misiniz diye sorduğu halde, senelerdir aynı konuları dinleyen bu insanlar neden hiç dinlediklerini, öğrendiklerini sorgulamazlar? Bir kere olsun bu anlatılanların benim inancıma Müslümanlığıma ne katkısı var, bu anlatılanlara ağlamam beni cennete götürecekse, bu kuran-ı kerim ne işe yarıyor diye düşünmezler mi? kuran-ı Kerimi ve hadisleri öğrenmeyi terk edin, benim başıma gelenleri sabah akşam anlatın ve ağlayın ki cennete giresiniz diye Hz Peygamber (sav) bir kere olsun demiş midir?

  Şimdi Nasrettin hocanın sorusunu biraz değiştirerek soralım; Suç bankadaki hesaplarının kabarıklığı artsın diye insanları uyutan hocalarda mı, yoksa inandığını söylediği kitaplarının ilk emri oku olmasına rağmen okumayan ve bir bardak suyla cennetten parsel alma peşinde olanlarda mı? Sizce suç kimde?

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.