Peygamberlerin, Allah’ın emirlerini ümmetlerine iletme süreçleri ve bu zaman diliminde yaşadıkları tecrübeler, Kur’an’da önemli bir yer tutmaktadır. Birçok peygamber arasından seçilip kıssaları anlatılan elçilerin çoğunluğu, kavimleri tarafından hemen kabul görmemekte, yalancılıkla itham edilerek elçilik iddiaları reddedilmektedir. Allah’ın elçileri, kendilerine emredilen esasları muhataplarına ulaştırarak onlardan iman etmelerini talep ettiklerinde, bunlar, kimi zaman, kendilerinden istenilen tavır ve davranışları kabul etmemekte, çoğu zaman da asıl meselenin peygamberlik iddiasında bulunan kişilerin bu iddialarını makul görmemekten kaynaklandığını söyleyerek onlara muhalefet etmektedirler. Bu sebeple, peygamberlerle aralarındaki sorunların çözümü için, onların Allah’ın elçisi olduklarını ispat edecek olağanüstü bazı olayları göstermelerini istemektedirler.
Kur’an’da, peygamberlerin, bebeklik çağlarından yaşlılık dönemlerine kadar, elçilik görevi için seçilmeden önce de sonra da karşılaştıkları ve kendilerine bir lütuf olarak verilen bazı olağanüstü hadiselerden bahsedilmektedir.
Bu bağlamda, elçinin iddiasında doğru olmadığını düşünen peygamber muhataplarından bazıları, ondan söylediklerini ispatlayacak bir ayet getirmesini istemektedir. Örneğin, getirmiş olduğu Kur’an’ın, Allah’ın kitabı olduğunu reddeden kavmini ikna etmek isteyen Hz. Muhammed, kendisinin bunu uydurmadığına delil olarak, önceden karşılaştığı herhangi bir olağanüstü olaya işaret etmek yerine, peygamberlik iddiasından önce kavmi içinde geçirdiği ömrüne bakılmasını istemektedir.
Peygamberlik müessesine karşı çıkanlardan biri olan Semud kavmi, nübüvvetini inkâr ettiklerini söyleyerek, Hz. Sâlih’ten bir alamet istemektedir. Semud kavminin isteği üzerine, onlara dişi bir deve verilir ve bu deve, kavmin su kaynağına ortak olur. Ayetlerde kullanılan ifadelerden çıkan sonuca göre, bir gün su kaynağını deve kullanacak, diğer gün ise Hz. Sâlih’in kavmi kaynaktan faydalanacaktır. Nöbetleşme usulüne karşı çıkmaları veya başka bir sebeple deveye yapacakları bir kötülük, başlarına gelecek büyük bir azabın sebebi olacaktır.
Muhataplarının, olağanüstü bir alamet gösterme talebinde bulundukları elçilerden biri de Hz. Mûsâ’dır. O, Firavunun karşısına çıkıp elçi olarak gönderildiğini söylediğinde, bunu ispatlayacak bir delil getirmesini istediler. Hz. Mûsâ da, asa ve beyaz el mu‘cizelerini göstererek onların taleplerini yerine getirmektedir
Kendisine verilen olağanüstü olaylara işaret edilen bir diğer elçi ise Hz. Îsâ’dır. Babasız dünyaya gelmesi, gibi olağanüstü durumlar, elçiliğe hazırlanması süreciyle ilgiliyken, kendisine verilen diğer bazı olağanüstü durumlar ise nübüvvet iddiasını ispata yöneliktir. Hz. Îsâ, ayette ifade edildiği gibi, kullardan hiçbir kimsenin yapamayacağı olağanüstü olayları, Allah’ın izniyle, yapmaktadır. Onun elinde gerçekleşen olağanüstü hadiselerin tamamı, muhataplarının benzerini getirmekten aciz kaldıkları türdendi. Mu‘cizevi olayların, sadece iman etme şartını yerine getiren kimseler için apaçık bir delil oluşuna yapılan vurguyla biten Âl-i İmrân 49. ayet, iman-mu‘cize ilişkisinde göz ardı edilmemesi gereken şu önemli noktaya dikkat çekmektedir: “Eğer iman eden kimseler iseniz, bu mu‘cizevi olaylarda sizin için açık bir delil bulunmaktadır.“ Fakat büyüklenme ve inkâra şartlanma gibi tutumlar, herkes için olağanüstülük taşıyan bu hadiselerden etkilenip imana ulaşma önünde engel oluşturabilmektedir. Bu sebeple, peygamberlerin tebliğlerine muhatap olmalarına rağmen, çeşitli hesaplardan dolayı inkâra meyleden kesimin kahir ekseriyeti, peygamberlik iddiasının doğruluk ispatı olarak gösterilen mu‘cizevi olayların ardından, önceden sahip oldukları kanaatini değiştirme yoluna gitmemişlerdir. Kur’an’da kıssası anlatılan bazı peygamberlere verilen mu‘cizelerden hiç bahsedilmemekte, bir kısmının ise hayatında cereyan eden bu olağanüstü durumların, onların nübüvvet iddialarını ispat amacına yönelik olmadığı anlaşılmaktadır.
*Bu yazı Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Kelam Anabilim Dalı, Dr. Öğr. Üyesi, Mehmet Emin GÜNEL’İN İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi Ocak 2022 sayısında yayımlanan KUR’AN’DA MU‘CİZE TASAVVURU VE İSTİSMAR EDİLMESİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME adlı makalesinden alıntılanmıştır.