KURAN-I KERİM KENDİNE ISRARLA NEDEN KİTAP DER?*

  • imsa

Kur'an-ı Kerim, ısrarla kendine "kitap" ismini verir. Kur'an'ın kendini "kitap" olarak nitelerliğine dair yüzlerce ayet bulunmaktadır. Kur'an'ın özellikle kendini kitap olarak takdim etmesinin de bir gaye ve hikmeti vardır.  Ayetlerin izahına göre kitab’ın anlamı, aynı cinsten fakat dağınık bulunan ilgili malumatı bir araya getirmek, aralarını telif edip bir insicam ve uyum içinde birleştirmektir. Özünde bu şartları taşıyan her yapıt, "kitap" adını almaya layıktır. Ancak içinde ilgisiz konulan bulunan ve bir araya getirilen bilgilerin birbiriyle çeliştiği, paradoksal ifadelerin bulunduğu, belli bir süre sonra içindeki bilgi, görüş, iddia ve fikirlerin yanlış olduğu ortaya çıkmış birçok kitap da bulunmaktadır. Buna değiştirilmiş veya tahrif edilmiş bazı ilahi kitaplar da dâhildir. İncil'in birbirini tutmayan muharref ve çelişkili ifadeleri bu iddiamızı doğrulamak için yeterli bir delildir. Tevrat'ta da tahrif edilmiş ayetler ve otantik/doğru olmayan pasajların bulunduğu bir realitedir. 

Beşeri kitaplara gelince şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, içinde gerek bilgi, gerekse ifade ve anlatım açısından mutlak doğru, birbiriyle tam uyumlu ve zamanla eskimeyen hakikat, gerçek ve iddiaların yer aldığı hiçbir kitap yoktur. Bununla beraber bir beşerin, -vahiyden farklı olarak- görüş ve düşüncelerinin hem geçmiş, hem de gelecek zamanları kapsayacak genişlikte ve derunilikte olması da mümkün değildir. Beşer bilgisinin, hem gelecekte ilgili öngörü, tahmin ve önerileri, hem de geçmişe ait bilgisi ve ilmi, mutlak olarak doğruluk ve kesinlik ifade etmez. 

Çünkü: görmediği, yaşamadığı, test edemediği ve duyu organlarıyla idrak edemediği bir alanda, diğer bir ifade ile gayb bilgisinde hiçbir insanın mutlak doğrulara ulaşması ve her zaman, kesin ilim elde etmesi mümkün değildir. Kur'an bu açıdan da farklı bir kitaptır. Çünkü o, hem geçmişten hem de gelecekten bahseder. Onu gönderen Mutlak Varlık, ilminde yanılmaz ve paradoksal ifadeler kullanmaz. Kur'an, kendinin bu boyutunu sadece ciddiye almakla kalmaz; aynı zamanda bu alanda eşsiz bir kitap olduğunu da söyler; öyle ki, onun açıkça meydan okuduğu alan da bu alandır. 

Yani hem içerik, hem de retorik açıdan kendisine benzer bir kitap getirilemeyeceği tezini ortaya atar. Nitekim o; "Yoksa onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki, eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka gücünüzün yettiklerini çağırın da hep beraber onun benzeri bir sure getirin " ayetiyle bunu açıkça 'bildirir. Kur'an, beşer gücünün bir benzerini yapmaktan aciz olduğu ilahi bir kitaptır. Çünkü o söz mucizesidir. Söz mucizesi de ancak belagatin tüm unsurlarına riayet etmekle gerçekleşebilir. Bu hakikat, De ki, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere bütün insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar onun benzerini getiremezler"  ayetiyle ortaya konmuştur. 

Tarih de buna şahittir. Onun küçük bir suresinin bir benzerini yapabilselerdi Hz. Peygambere konuşacak bir şey bırakmazlardı. Fakat tarihi olarak bilinmektedir ki, Hz. Peygamber, vahiy yoluyla aldığı ayet ve sureleri 23 küsur sene boyunca aralıksız olarak bütün insanlara ilan etti. Şu halde onlar, Kur'an'ın tek bir suresine benzer bir söz ortaya koyamadılar. 

Bundan dolayı vahiy sahibi, tüm insanlıktan kitap denince ilk akla gelmesi gerekenin kuran-ı kerim olması gerektiğini söyledikten sonra, okuma yapacakların, kitap unvanına namzet beşeri kitaplardan önce, rüştünü ispatlamış kuran kitabının okunmasını, incelenmesi, enine boyuna tartışılmasını ve nihayet üzerinde ciddi anlamda düşünülmesini istemektedir.

Bu yazı: Doç. Dr. Gıyasettin ARSLAN’ın 2006 yılında yayımladığı "İBRAHİM SURESİ’NİN İLK VE SON AYETİ ARASINDAKİ BELAGİ UYUM"  adlı makalesinden alıntılanmıştır.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.