Kur’ân-ı Kerîm’de Müslümanların dünya-âhiret saadeti için çeşitli emirler ve yasaklar bulunmaktadır. Bunların bir kısmı şirk, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek, zulüm gibi dini, nefsi ve nesli muhafazaya yönelik aciliyet kesp eden meseleler olması hasebiyle hemen yasaklanması gereken olumsuzluklar olduğu söylenebilir. Bu kötülükler yasaklanmadan İslam’ın ana mesajı ortaya çıkamayacağı için herhangi bir süreç gözetilmeksizin ilk dönemde bu tür zararlı haller tasvir edilerek kesin bir dille yasaklanmıştır.
İçki, faiz, kumar gibi ikincil denilebilecek derecede zararlı kötülükler tedrîcî bir şekilde yasaklama getirilmiştir. Bu yapılırken de aşağıdaki metot kullanılmıştır.
Arapça’da cümleler haberî ve inşâî olmak üzere iki gruba ayrılır. Haberî cümleler yalan veya doğruluk olasılığı bulunan cümlelerdir. Haber, herhangi bir cümledeki bir hükmü bildirmek için söylenir. Verilen haberin doğru veya yanlış olması önemli değildir. Önemli olan bu cümlede herhangi bir olaydan haber verilmiş olmasıdır. Haberî cümlelerde zâhirî ve bâtınî mana birbirleriyle örtüşür. “Adam öldü.” örneğinde adamın öldüğü muhataba bildirilmiştir. Başka bir gaye söz konusu değildir. İnşâî cümleler ise doğru ve yalan ihtimali olmayan cümlelerdir. İnşâ talebî ve gayrı talebî olmak üzere ikiye ayrılır. Talebî cümlelerde herhangi bir olay gerçekleşmemiştir. Fakat konuşmacının muhatabından isteği vardır. Bu istek emretmek, yasaklamak, nidâ etmek, soru sormak, temennide bulunmak şekillerinde gelebilir. Gayrı talebi cümlelerde muhataptan bir istek söz konusu değildir.
Bu metotla, insanların fiziksel ve psikolojik durumları dikkate alınarak yasakların uygulamaya konulması etkili olduğu görünmektedir. Böylece yasaklar zaman içerisinde daha geniş ve samimi bir kabullenmeyle hayata taşınmıştır. Bu yöntem sayesinde şirk toplumunda yaygın olan ve bir süre nüzul döneminde de devam eden bu zararlı alışkanlıklar konusunda insanların eğitildiği anlaşılmaktadır.
Böylelikle İslam’ın eğitimde bu tedrîcîlik metodunun kullandığı görülmektedir. Bu kuralın toplumun kötülükleri yapma alışkanlığının seviyesine göre ve bu kötülüklerin yasaklanmasının aciliyetine göre işletildiği anlaşılabilir. Eğer kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek gibi insanı insanlıktan çıkartacak bir fiil ise, insanların iman edip etmemesine bakılmaksızın hemen yasaklandığı düşünülebilir. Aciliyet kesbeden bazı emirler ve yasakları gören Mekke’nin ileri gelenleri İslam’ın doğru bir din olduğunu bildikleri halde sırf bu kurallar kendilerine ağır geldiği için Müslüman olmadıkları söylenebilir.
Örneğin, kendilerini diğer insanlardan üstün gören Mekke’nin önde gelenleri Kur’ân-ı Kerim’in aslında Allah tarafından geldiğini fark etmişler fakat bu büyük vazifenin Muhammed (s.a.s.) gibi öksüz, yetim, malı mülkü olmayan birisine verilmesini kabullenememişlerdi. ez-Zuhruf suresi 31. âyette belirtildiği gibi birçok Mekkelilerin Kur’an’ın emirlerini kabul ettiklerinde, köle ve cariyelerle aynı seviyeye geleceklerini anladıkları için gururlarını yenip iman etmedikleri görülebilir.
İçki, faiz, kumar gibi ikincil derecede zararlı oldukları söylenebilecek kötülüklere ise tedrîcî bir şekilde yasaklama getirilmiştir. Bu sistem sayesinde şirk toplumunda yaşayan insanlar eğitilmişlerdir. Bu insanların bünyelerinin ve psikolojilerinin bu yasakları zamanla kabullendikleri kaynaklarda belirtilmektedir. İslam’ın kemale erdiği şekliyle bütün yasaklar ve bütün emirler bir anda topluca insanlara sunulsaydı bu durumda acaba ne olurdu? İnsanların çoğunluğunun böyle bir dini yaşanılamaz bulacağı düşünülebilir. Her ne kadar doğru olduğunu bilseler de bu dine girmeyi göze alamayacağı görülebilir.
*Bu makale Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğr. Gör. Dr Mehmet Kahraman’ın Harran İlahiyat Dergisi Haziran 2023 de yayımlanan kur’ân âyetlerinde içki yasağının değişik cümle yapılarıyla anlatılmasının sebepleri adlı makalesinden alıntılanmıştır.