KURANIN ANLAŞILMAINDA METEFORLARIN ROLÜ - 3

  • SUR YAPIIIIIII

    Bugün Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Tefsir Anabilim Dalı Öğrt. Üyesi, Dr. Mustafa KILIÇARSLAN ın Pamukkale ünv. Dergisinde 30/06/21 tarihli  Kur’ân’ın Anlaşılmasında Metaforların Rolü adlı yazısından alıntıların son bölümünü sizlerle paylaşacağız.

 

   Metaforların kullanımı bazen açıkça âyette belirtildiği gibi bazen de âyetin genel anlam kodlarında saklı olan ve arka planda izlerini sürebileceğimiz şekilde de cereyan etmiştir. Bu anlamda Kur’ân’ın kullandığı metaforlardan bir tanesi “hasta” metaforudur(bakara/10). Böylece Yüce Allah, münafıkları “hasta”, kâfirleri “ölü”, müminleri ise “diri” olarak konumlandırmış ve aralarındaki derin farkı ortaya koymuştur.

   Metaforların kullanılışında dikkat çeken bir diğer detay da benzetilen şeyler arasındaki nüans farklılıklarının dikkate alınmış olmasıdır. Bu anlamda Kur’ân’da kullanılan “taş” metaforu dikkat çekmektedir. İsrailoğullarından inanmamakta ısrar edenlerin kalplerini Yüce Allah taşa benzetmiştir. Kalplerdeki katılığı anlatmak üzere demir, tunç gibi bir takım maddeler yerine neden taş tercih edilmiştir? Müfessirler buradaki seçimin yumuşama ihtimali ile ilintili olabileceğini belirtmişlerdir. Öyle ki ateş, demir ve tunç gibi maddeleri eritip yumuşatabilmesine rağmen taş için böyle bir durum söz konusu değildir. Taşın yumuşaması hiçbir şeyle mümkün olmamaktadır. Kur’ân’ın mesajına kulaklarını tıkayan ve nankörlükte ısrarcı olanlar Yüce Allah’ınbeyanına göre taştan daha katıdırlar.

   Cenâb-ı Hak, önce taşı kendi anlam kümesinde yer alan demir vb. maddelerden ayırmış ardından da taşları kendi içinde kategorize etmiştir. Buna göre bazı taşların içerisinden ırmaklar akmaktadır. Bazı taşlar ise çatlamak suretiyle suyun akmasına izin vermektedirler. Bazı taşlar ise Allah korkusuyla etkilenip aşağı düşmekte ve paramparça olmaktadırlar. Nitekim âyette “Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirmiş olsaydık onu Allah korkusundan paramparça olmuş görürdün.” buyrularak son derece sert olan taşların bile Yüce Allah karşısında boyun eğdiğinden bahsedilmiştir. Buna rağmen bazı kayalar vardır ki ne bir yumuşama ne de bir kırılma ya da yarılma belirtisi gösterirler. Onları yerinden kıpırdatmak bile mümkün değildir. İşte inanmamakta direnenlerin hali de aynen hiçbir yumuşama ve hayat belirtisi vermeyen taşlar gibidir.

   Kur’ân’ın en büyük zulüm olarak nitelediği şirk anlayışını besleyen unsurların başında putlar ve bunları ilahlaştıran putperestler gelmektedir. Yukarıdaki âyette putlar “takma isim” metaforuyla anlatılmıştır. Cahiliye döneminde Araplar sayıları üç yüz altmışı bulan putlarına Lât, Menât, Uzza, Hubel, İsâf ve Nâile gibi isimler takmaktaydı. Onların yaptığı bu isimlendirmenin varlıksal bir karşılığıbulunmamaktadır. Dolayısı ile batıl bir isimlendirme söz konusudur.

   Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Hâlbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.” âyetinde de bu husus dile getirilmiş ve putlara verilen isimlerin geçersizliğinin altı çizilmiştir. Putlar bir isimlendirmeyle varlık sahasına çekilmeye çalışılmıştır. Hâlbuki yaptıkları bu isimlendirmenin karşılığı olan bir müsemma mevcut değildir. Bu nedenle Kur’ân putlara verilen isimleri “takma isim” metaforuyla nitelemiştir. Buna göre müşrikler gerçek bir varlığa değil kendilerinin taktıkları bir isme tapmışlardır.139

   Kur’ân’ın başka bir yerinde putperestler “hayvan sürüsü” metaforuyla tanıtılmıştır (Bakara/171). Çobanın bütün sesleniş ve haykırışını bağrış çağırış olarak duyan ve sağa sola savrulan hayvan sürüsü putperestlerin durumuyla özdeşleştirilmiştir. Bu hayvan sürüsü sağır, kör ve dilsiz bir haldedir. Onlara seslenen çobanlar ise onları hakka çağıran kişileri sembolize etmektedir. Böylece putperestler koyun sürüsüne, onlara seslenen çoban ise onları hidayete çağıran peygamberlere benzetilmiştir.

   Yüce Allah sabredenlerin sabrını, tövbe edenlerin tövbesini, ibadet edenlerin ibadetini, adalet ve ahlâk üzere yaşayanların çabalarını şerefli bir konuma yerleştirmek üzere metaforları kullanmıştır. Buna karşı kirli ve çirkin işleri, Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak işlerden, kınanma gerektirecek davranışları sevap gerektiren eylemlerden, pis olanı temiz olandan ayıracak biçimde metaforlar Kur’ân’ın üslûp dünyasında önemli katkılar sunmuştur.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.