MODERNÇAG DEİZMİNİN HlRiSTiYAN TEOLOJiSiNDEN KAYNAKLANAN NEDENLERİ

  • imsa

 

MODERNÇAG DEİZMİNİN HlRiSTiYAN TEOLOJiSiNDEN KAYNAKLANAN NEDENLERİ

Modern dönemlerde deizmin daha sonra da ateizmin yaygınlaşmasının ve eski dönemlere göre daha fazla taraftar bulmasının bir takım özel nedenleri olmalıdır. Yapılan araştırmalar bu nedenlerin başında Hıristiyan· teolojisinin olduğunu göstermektedir. Teslis yani üçlü tanrı tasavvuru, insanın doğuştan günahkâr olduğu Hz. İsa’nın insanları günahlarından arındırmak üzere yeryüzüne geldiği ve ilahi bir tabiata sahip olduğu iddiaları, On altıncı yüzyıldan itibaren empirik bilgiye ağırlık verilmesi, söz konusu problemlerin derinleşmesine neden olmuştur. Bilgi felsefesindeki köklü değişimin doğal bir sonucu olarak Hıristiyan çevrelerde din-bilim çatışmasının yaşanması ve kilisenin fikirle karşı koyamadığı bilim çevrelerine karşı acımasızca baskı ve zulümler uygulaması deizmin daha sonra da ateizmin geniş kitlelerce kabul edilmesine neden olmuştur. 

Avrupa, Hıristiyanlığın kutsal kitabı olan İncil'i ve Hz. İsa'nın tebliğ ettiği hak dini, indirilmiş olan gerçek şekliyle tanıyabilmiş değildir. Geniş halk yığınları, dinlerini papalardan, kardinallerden ve tahrif edilmiş İncil'in şerh edicilerinden öğrene gelmiş ve bunları kesinlikle şüphe edilmeyecek ve asla tartışılması caiz olmayan merciler olarak görmüşlerdir. Öbür taraftan Hıristiyanlığın bozulmasında Yahudi asıllı Seul (m.ö. 40)'un büyük etkisi olmuştur. Hıristiyan olduktan sonra Paul adını alan bu şahıs; gerçekte Hıristiyan olmamış; Hıristiyanlığı, Yahudiliğin geleceği açısından tehlikeli gördüğü için Hıristiyanlığı içten yıkmayı planlamıştır. Helenistik İskenderiye ilahiyatını ve Helenistik felsefi ekolleri çok iyi bilen Paul, amacına ulaşmasında fazla zorluk çekmemiştir. Paul, Hz. İsa’yı hiç görmemiştir. Bir gün inzivada iken Hz. İsa’dan bu bilgileri alarak yazdığım ileri sürmüştür. Paul, bu hayali olayı Hıristiyanlığa kabul ettirmek suretiyle Hz. İsa’nın bütün salahiyetini eline geçirmiştir. O, elde ettiği bu konumu ile ilk defa Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu, insanların Hz. Âdem ile Havva'nın işlediği suça varis olarak dünyaya günahkâr geldiği gibi aklın temel ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün olmayan inançları dile getirmiştir. Ayrıca, Hıristiyanlığın ilk asırlarında yıkanmanın dindarlığın gereği kabul edilmesi, Paul'un etkisiyle olmuştur.

Bütün baskı ve engellemelere rağmen Hıristiyanlığın önlenemez yükselişi karşısında, üçüncü yüzyılın sonlarına doğru Bizans imparatoru Konstantin, Hıristiyanhğı devletin resmi dini olarak kabul etti. Dünyaya tapan, dini inançları hiçbir değer ifade etmeyen bu imparator; birbirleriyle çarpışmakta olan Hıristiyanlıkla putperestliği -sırf kendi yararına uygun düştüğü için birleştirmeye ve uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu olay, Hıristiyanlık için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Ancak bizzat batılı tarihçilerin ve düşünürlerin itiraf ettikleri gibi bu dönemde eski Avrupa putperestliğinin önemli inançlarını, Hıristiyanlığa sokuldu. Adeta Hıristiyanlık ile Putperestlik uzlaştırıldı. Hıristiyanlığın ilahi din olmaktan daha da uzaklaşması, 325 yılında İznik'te toplanan ruhani meclisin putperest inançları savunan İncilleri Hıristiyanlığın resmi kutsal kitabı kabul etmesiyle olmuştur. Bu konsül, Konstantin'in emrinde ve başkanlığında toplanmıştır. Meclise altmıştan fazla İncil sunulmuştur. Konstantin'in baskısıyla bin kişilik heyetten üç yüz on sekiz kişinin oyu ile bugünkü teslisi (üçlü ilah sistemi) savunan dört İncil kabul edilmiştir. Mısır heyetinin başkanı olan Aryus, bu toplantıda çoğunluğun sözcüsü olarak zorla kabul· ettirilen üçlü ilah sistemine karşı çıktığı için daha mecliste iken şiddete maruz kalmış, daha sonra da İmparator tarafından hapsedilerek çeşitli işkencelere tabi tutulmuştur. Nihayet bu işkencelere dayanamayan bu zat, hapishanede ölmüştür. 

Hıristiyan teolojisi böyle bir tarihi miras üzerinde inşa edildi. XVIII. Yüzyıldan itibaren de Hıristiyan teolojisindeki akla ve bilime aykırı ilkeleri eleştiren kesimler deizmi veya ateizmi savunmaya başladılar. 



 

*Bu yazı NEÜ AK İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. dr. İbrahim COŞKUN'un 2017 yıkında düzenlenen DİN KARŞITI ÇAĞDAŞ AKIMLAR VE DEIZM adlı seminerdeki sunumundan alıntılanmıştır.