MU‘CİZE İNANCININ KİŞİLER TARAFINDAN İSTİSMAR EDİLMESİ*

Peygamberlerin rehberliğinde şekillenen toplumların, benimsedikleri doğru inanç ilkelerini terk etmeleri, genellikle, peygamberlerin getirdiklerini inkâr etmek suretiyle olmayıp, daha çok inanç esaslarının tahrifiyle gerçekleşmektedir (A'râf 7/169). Bu sebeple, Allah’ın iman etme süreçlerine müdahalesini iddia etmenin, bireysel ve toplumsal alanlarda yanlış kabullerin ortaya çıkmasındaki etkisi, dünü ilgilendirdiği gibi, bugünü ve yarını da ilgilendirmektedir. Kur’an’da en fazla geçen meseleler, dinin asılları olarak isimlendirilen inanç konularıdır. İnanç konularının dinin temel esasları olması sebebi ile inanç konularındaki sapmalar, etkilerini doğrudan fert ve toplum yaşamında hissettirmektedir. Peygamber sonrası ortaya çıkan inanç problemlerinden biri de Allah’ın, kendine yakın olan kimseleri, hayatın akışına müdahale ederek destekleme iddiasıdır.
Salih kulların, mu‘cizevî olaylarla desteklenebileceğini savunanların Kur’anî delillerinden biri, Hz. Meryem’e, adandığı mabette verilen nimetlerdir. Kur’an’dan delil olarak gösterdikleri diğer bir delilleri ise, Sebe Melikesinin tahtının, Hz. Süleyman’ın huzuruna olağanüstü bir yol ile gelmesidir. 
Hz. Meryem’e verilen rızık ve Sebe Melikesinin tahtının getirilmesi hadiselerinin, salih insanlara verilen mu‘cizevi olaylara delil olmasının çok açık olmadığını görmekteyiz. Kitabın ilmine sahip olmaya daha layık olanın Hz. Süleyman olması ve kibre kapılan cinlerle Hz. Süleyman arasındaki olaylar sebebiyle, tahtın getirilmesi hadisesinin, onu desteklemek için verilmiş bir mu‘cize olması bağlama uygun görünmektedir. Hz. Meryem’e verilen rızık ise, kendisi sebebiyle olabileceği gibi, doğrudan Hz. Zekeriya ile bağlantılı bir mu‘cize de olabilir. Bu sebeple, her iki olayın, peygambersiz ortamlarda da kayıtsız bir şekilde “salih insanların mu‘cizeler gösterebileceği” iddiasının delili olmaya uygun olmadığını düşünmekteyiz.
Muhataplarını iman etmeye davet eden Kur’an, bu sürecin tercihle gerçekleşmesini şart koşmaktadır. Allah’ın dilemesi halinde kaçınılmaz olarak herkesin iman etmek zorunda kalacağını bildiren ayetler, zorlamayla gerçekleşen imanın değer taşımadığını bildirmektedir (Yûnus 10/99; Secde 32/13; Şuarâ 26/154-156). Kalbe ait bir amel olan iman, ikrahın varlığıyla anlamını kaybedecektir. Bu sebeple, peygamberlere verilen mu‘cizelerin, inkârı tercih etmiş muhatapların imana ikna edilmesi için değil, elçilik iddiasında bulunan peygamberin bu iddiasında doğru söylediğine delil olarak verildiğini görmekteyiz. Bu sebeple konu ile ilgili ayetler, peygamber muhataplarının mu‘cize taleplerini yersiz görmekte ve mu‘cizelerin verilmesinden sonra müspet bir iman etme sürecinden daha çok, inatla pekiştirilmiş bir inkâr tavrının ortaya çıktığını haber vermektedir. (A'râf 7/134-135).
Peygamberler için mümkün olan mu‘cizelerin, her yerleşim alanını korumakla görevli salih kulların tanınmasını sağlayacak deliller olarak zuhur edebileceğini ve peygamber mu‘cizeleriyle salih kullara verilen olağanüstü olaylar arasındaki tek farkın, peygamberlerin meydan okumaları olduğunu savunmak, nübüvvetin asli unsurlarından olan “Allah’la doğrudan iletişim imkânının” devam ettiğini söylemektir.                                                                       Kur’an’ın olağanüstü olaylar için çizdiği sınırları delilsiz tahrif eden bu anlayışın iddialarına verdiğimiz örnekler, İslam’ın ayırt edici inanç konularından olan nübüvvetin sona erdiğini bildiren muhkem Kur’an nassının (Ahzâb 33/ 40), kelime oyunlarıyla ihlal edildiğinin işaretleridir. Çünkü Allah’la doğrudan iletişim içinde olduğunu iddia edip de bu iddiası müntesipleri tarafından kabul edilen kesimin, yeni bir şeriatla gönderilmiş gibi davranarak, tabisi olduğunu söylediği elçinin öğretilerine aykırı inançlar vaz’ettikleri görülmektedir. Bununla birlikte kerametlerin sürekliliği ve fazlalığının yanında, Kur’an’a göre çok özel bilgiler arasında sayılmasına rağmen (Lokmân 31/34), rahimde şekillenecek bebek hakkında verdiği gaybi haberler veya müntesiplerinin mahrem ailevi yaşantısına şahitlik ettiği bilgisi, Kur’an’da hiçbir peygambere nispetini görmediğimiz türden olaylardır.
*Bu yazı Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Kelam Anabilim Dalı, Dr. Öğr. Üyesi, Mehmet Emin GÜNEL’İN İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi Ocak 2022 sayısında yayımlanan KUR’AN’DA MU‘CİZE TASAVVURU VE İSTİSMAR EDİLMESİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME adlı makalesinden alıntılanmıştır.