Allah, peygamberlik görevi verdiği bir elçisini desteklemek ve inkârcıları ikna etmek amacıyla çeşitli zamanlarda ve ihtiyaç duyulan durumlarda mucizelerle onu desteklemiştir. Bir mucizenin en temel özelliği muhatapları tarafından bir benzerinin yerine getirilememesidir. Diğer bir ifade ile bir peygamberin inkârcıların talebi üzerine Allah’ın yardımı ile yerine getirdiği mucize, zamanın bilgi ve donanımını aştığı gibi insanın bilgi edinme yollarının sınırları üzerinde bir özelliğe sahiptir. Bir peygamberin yerine getirdiği mucize talebi her zaman karşısındaki kişi/kişileri aciz bırakmıştır.
İnanmayan kimseler Hz. Peygamber’e inen Kur’an’a kulaklarını tıkayarak, ondan peygamberliğini ispata yönelik olarak başka deliller istemişlerdir. Kur’an aşağıda yer alan bir grup ayette bu hususa şu şekilde yer vermektedir.
“İnanmayanlar, “Doğru söylediğine dair bize Rabb’inden açık bir delil (bir mucize) getirse ya!” dediler.
“Bizi (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. Nitekim Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.”
“İnkâr edenler “ona Rabb’inden bir mucize indirilseydi ya! diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır.”
İnanmayanların mucize taleplerinin yerine getirilmesi Hz. Peygamber’in tek başına yapacağı bir iş olmayıp, Allah katında ve onun izniyle peygamberine yardım etmesi ile mümkün olacağı hususu ayetlerde şu şekilde ifade edilmektedir.
“Eğer kendilerine (başka) bir mucize gelirse, mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır. O mucizeler geldiği vakit de inanmayacaklarını siz ne bileceksiniz.” “Biz onların kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri (mucize geldikten sonra da inanmazlar) ve yine onları azgınlıkları içinde bırakırız da bocalar dururlar.”
“Dediler ki: “Ona Rabb’inden mucizeler indirilseydi ya! De ki: “Mucizeler ancak Allah katındandır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve öğüt vardır.”
Hz. Peygamber’in yirmi üç yıllık nübüvvet hayatının her gününde mucize gösterdiği düşüncesi, bu ayetler dikkate alındığında Kur’an’la uygunluk arz etmemektedir. Rasulullah’ın bütün işlerini mucize ile yaptığını ve bunun bir bilgi edinme yolu olduğunu kabul etmek, Hz. Peygamber’i Kur’anî temele dayanmayan aşırı yüceltme ve olağanüstü bir mertebede görme arzusunun bir sonucudur. Onu bu tür mesnetsiz bir yüceltme yerine, Kur’an’daki Hz. Peygamber’in konumunu iyi tespit etmek ve buna göre davranmak meselenin daha sağlıklı anlaşılmasına yardım edebilir. Şayet Kur’an’ın tanıtmış olduğu bir Peygamber telakkisi iyi bir şekilde ortaya konulamaz ise onun ne mucizesinin ne de bilgisinin sınırlarının ne olduğu meselesi tam anlamıyla anlaşılamaz.
Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in yirmi üç yıllık vahiy sürecinde her gün mucize göstermiş bir hali yoktur. Tam aksine kendinden önce görevlendirilen peygamberlerden daha az mucize gösterdiği tarihi olarak sabittir. Hz. Peygamber’e verilen en büyük mucizenin Kur’an olduğu da herkesçe malumdur. Diğer taraftan Rasulullah’ın peygamberlik hayatı boyunca işlerini vahiy ve istişareye göre yürüttüğü göz önüne alındığında mucizenin bir bilgi kaynağı olması söz konusu değildir.
Hz. Peygamber tasavvurunun daha gerçekçi ve Kur’an ile uyumlu, abartı ve efsanelerden arındırılmış olması, onun biz insan nesline daha yakın hale gelmesine, tekrar Müslümanların hayatına dâhil edilmesine katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla mucize ilgili ayetler göz önüne alındığında inanmayanların ve müşriklerin mucize talepleri ret edilmiş, mucizenin Allah katında ve yetkisinde olduğu vurgulanmıştır.