MÜSLÜMAN OLMAK YA DA CENNETE GİRMEK İÇİN ALLAHI BİLMEK YETER Mİ?

  • imsa

Birçoğumuzun bu ne biçim soru? Akabinde tabi ki Allah-ı bilmek cennete girmek için yeter dediğini duyar gibiyim. Aslında bu cevap Dünyada istediğimiz gibi yaşama adına İslami vecibelerimizi ikinci plana atarak kalbi temiz Müslüman imajı oluşturma adına verilmiş bir cevap gibi görünüyor. Allah-ı bilmenin insanı Müslüman yapıp yapmadığını ya da cennete girmek için yeterli olup olmadığı konusunda Kuran-ı kerim ne diyor birde ona bakmak gerekecek.

Sözlük karşılığı bir düşünceye gönülden bağlı bulunma, birine duyulan güven, inanma duygusu, İnanılan şey, görüş, öğreti, Tanrı'ya, bir dine inanma olarak tarif edilen inanç aslında bir nevi alışveriş, uğraş veya mücadele demektir. Bunun böyle olduğunu Allah-u Teâlâ: (Ey insanlar!) Birbirinizle, Rabbinizin affını ve Allah'a ve Onun elçilerine inananlar için hazırlanan, genişliği gök ile yerin genişliği kadar olan Cenneti kazanmak için yarışın… (3:133)  diyerek bize bildiriyor. 

Bu antlaşmanın ya da alışverişin olmazsa olmaz temel şartı: Tevhit bilinçli bir Allah(cc) inancıdır. Tevhit inancını: Allah-u Teâlâ’yı kuran-ı kerimde anlatıldığı şekilde bilmek, inanmak olarak tarif edebiliriz. Çünkü gerek kuran-ı kerime, gerekse insanlık tarihine baktığımız zaman (Son zamanlardaki ufak topluluklar hariç Allahın varlığını kabul etmeyen bir zümreden bahsedilmez. Bu gerçeğe rağmen, kuranı kerimde birçok insan ve cin toplulukların Allah-ı bilmelerine rağmen, Müslümanlıktan başka sıfatlarla anıldığını görürüz. Bunların başında ise iblis gelir. 

İblisin şeytanlaşma sürecini anlatan ayetlere baktığımız zaman, ilk göze çarpan iblisin hiçbir zaman ne Allahın varlığını inkâr ettiğine, nede ona inanmadığına dair bir emare yoktur. Aksine Allaha inandığını ve onun gücünü kabul ettiğine dair ifadelere rastlarız.  Bu gerçek Haşr suresi 16. ayette: Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, şeklinde dile getirilir.

Kuran- kerimde bir başka örnek ise: Allahın varlığına inanmalarına rağmen müşrik olarak adlandırdığı insanların akideleri ayette şöyle anlatılır:  Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir.  O halde haktan nasıl yüz çevirirler?(29/61).

Tüm bu ayetlerden hareketle rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Herhangi bir insanın sağlıklı bir Allah (cc) inancına sahip olduğunu iddia etmesi ancak Allahın kendisini kuran-ı kerimde anlattığı şekilde tanımasından geçer. Bunun için; Anadan, babadan, herhangi bir kişiden öğrenilen Allah (cc) inancı kuran süzgecinden geçirilmek zorundadır. Kuran süzgecinden geçirilmeyen Allah inancına sahip herhangi bir kişi kâfirlik, münafıklık ve müşriklik tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Onun için olsa gerek ki Allah-u Teâlâ Maide suresi 104 ayetinde bir misal örnek verir: Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e gelin; onlar ne buyuruyorsa onu yapın” denildiği zaman: onlar “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler. Peki, ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler ise? Bu ayetin uyarısını ciddiye alıp, annemizin babamızın ya da herhangi bir kişinin bizlere öğrettiği Allah inancını kuran-ı kerim süzgecinden geçirmeliyiz.

Bunu söylerken de onlar yanlış biliyor ya da hiç bir şey bilmiyor anlamında söylemiyoruz. Söylemeye çalıştığımız: Güvenmek güzeldir, ama kontrol etmek daha güzeldir.  İşte Maide suresi 104. Ayeti Allaha inandığını söyleyen ve cennet beklentisi olan tüm insanlara: cennete girmeyi garanti altına almak istiyorsanız Telafisi olmayan bir gün gelmeden önce, Allah (cc) inancımızı kuran-ı kerim süzgecinden geçirin diyor. 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.