Âdem(as) ile başlayan insanlık tarihine bir göz attığımızda bir yaratıcıya inanmayan hiçbir insana rastlanmaz. Tüm insanlığın bir yaratıcıya inanma noktasında birleştiğine şahit oluyoruz. Kuran-ı Kerimin nazil olduğu Mekke toplumunda yaşayan, Ehl-i kitap olarak anılan Yahudiler ve Hristiyanlar başta olmak üzere Putperestler ve Hanif dinine mensup insanlar da Allahı yaratıcı olarak kabul ederken(Ankebut/61) kendi aralarında farklı Allah tasavvuruyla bölümlere ayrılmışlardı(Sebe/54). Yaratıcıyı Allah(cc) kabul etmelerine rağmen bir kısım insanlar Allaha erkek evlat nispet ederken(Tevbe/30) bir başka insanlar da meleklerin Allahın kızı olduğuna inanırlardı(Nahl/57). Geri kalanların çoğunluğu ise putları Allah katında şefaatçi kabul ederlerdi(Yunus/18).
Tüm bu insanlar Allahın bir olduğuna inanmakla birlikte her kavim kendine göre bir Allah inancı/tasavvuru oluşturmuştu. Herkes kendi Allah inancının/tasavvurunun doğru olduğunu savunup, diğerlerinin Allah inancını batıl olarak kabul ediyordu.
Allahın zatı hakkında böyle bir kaosun yaşandığı Mekke toplumunda İçerdiği mana itibariyle Peygamber efendimiz(sav) tarafından kuranın üçte birine denk geldiği bildirilen ihlâs suresi(Buhari, Fedailul Kur'an 13, Tevhid1) Mekkede müşriklerin Hz. Peygambere gelerek, Bize rabbinin nesebini söyle demeleri(Müsned, V, 133-134; Tirmizî) vebir kısım Yahudi âlim tarafından da Allahın zatı hakkında sorulan soru üzerine (İbn Hişâm, I, 571-572) nazil olmuştur.
İhlâs suresinin önemine önem katan özelliklerden en önemlisi, yukarıdaki sorulara verilen cevap niteliği taşımasıdır. Arap yarım adasında yaşayan insanlar Allahın bir olduğuna inanmalarına rağmen, neden Allah resulüne gelerek, bana rabbinin nesebini bildir demişlerdir veya Allahın(cc) zatı hakkında soru sormuşlardır? Cevabı irdelenmesi gereken sorulardan biriside budur.
Aynı şekilde Günümüz toplumlarına baktığımız zamanda hemen hemen herkeste bir olan Allah inancı vardır. İster Müslüman olsun ister olmasın, herkes Allahın tek olduğunu kabul eder. Zaten Şirke açılan kapı Allahın sayısı konusunda değil, inanılan Allahın özelliklerinde başlıyor. Aynı tehlikenin Müslüman toplum arasında da maalesef mevcut olduğuna şahit oluyoruz. Tüm Müslümanlar Allahı tek(birr) kabul etmesine rağmen Allahın nesebi ve zatı hakkında farklı görüş ve inanışlara sahiptirler. Sahip olunan farklı Allah nesep ve zatı hakkındaki inanışlarının neticesi olarak günümüzde de Mekke toplumunda olduğu gibi bir Allah(cc) inancı kaosu yaşanmaktadır
İhlâs suresiyle dün o insanlara, inandığınız Allah tasavvuru kuran-ı kerimde anlatılan ve resulünün açıkladığı Allah tasavvuruna uymuyorsa, siz hakkıyla Allahı tanımıyorsunuz mesajı verildiği gibi, başta günümüz insanları olmak üzere kıyamete kadar Allaha inandığını söyleyen tüm insanlar içinde aynı mesaj geçerliliğini koruyacaktır.
Kuran-ı Kerimin ifadesiylekişilerin inandığı Allah(cc) profili, kuranda ve onun elçisinin(sav) sünnetinde bildirildiği şekilde değilse(Zümer/67), kişide tevhit inancına sahip bir Allah inancı yok demektir. İnanılan Allah profili Kurana ve sünnete uymuyorsa, o zaman zihinlerde oluşturulan Allah profili mitolojik bir Allah/Tanrı tasavvurundan başka bir şey değildir.
De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür. (Zümer/9)
Bundan dolayı gönül rahatlığıyla elhamdülillah Müslümanım diyebilmek için; Allaha, Allahın kendini kuranda anlattığı ve peygamberinin sünnetinde bildirdiği şekilde inanmak gerek. Bunun içinde okumak gerek.