ORUÇ TUT(A)MAMA MAZERETLERİ

  • imsa

Kur’ân-ı Kerim’deki “Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde tutar (/kaza eder).” (el-Bakara, 2/184) âyetiyle hastalık ve yolculuğun -genel olarak- oruç tutmamak için birer mazeret olduğu ifade edilmiştir. Takip eden âyette de “oruç tutsun” emrinden sonra oruç tutmanın herkese farz olduğu anlaşılmasın diye “Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde tutsun (/kaza etsin).” (el-Bakara, 2/185) ifadesiyle ruhsatlar ikinci defa zikredilmiştir. Aşağıda detayları belirtilmekle beraber genel olarak mazeret sahiplerinin meşakkat/zarar görmeyeceklerse oruç tutmalarının daha uygun olduğu ifade edilmiştir.

Hastalık ve Yaşlılık

Hastalığın boyutuyla ilgili olarak üç görüş serdedilmiştir. Cumhura göre “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez” (el-Bakara, 2/185) ifadesiyle oruç tutmanın sağlığa zarar vermesi, mevcut hastalığın ilerlemesi veya iyileşme süresinin gecikmesi şeklindeki üçlü mazeret durumunda bozmayı/tutmamayı gerektirecek bir hastalığın olması gerekir. Hastalık boyutunu daha geniş tutanlara göre -âyetin genel anlamından hareketle- ufak bir rahatsızlık da olsa veya bir kısım fukahaya göre oruç tutmasıyla meşakkatin olması halinde bunun bir mazeret olduğu kabul edilmiştir. İyileşme umudu olan ve kronik olmak üzere hastalık iki türlüdür. Ramazan sürecince rahatsız olan hastaların daha sonra sadece kaza orucu tutmaları gerekirken, iyileşme umudu olmayanların fidye vermesi yeterlidir. Kaynaklarda yaşlılık için “(pir-i fani)” tabiri kullanılsa

da kişinin sağlığı ve bünyesi farklılık arz ettiğinden dolayı ihtiyarlığın alt sınırını belirlemek zordur. Bundan dolayı “yaşından ötürü oruca tâkat getiremeyenler” şeklinde genel bir kural getirilebilir. Bu özelliği taşıyan yaşlılar, kronik hastalık kapsamında değerlendirildiği için kaza orucu tutmayıp sadece fidye vermeleriyle zimmetlerinden oruç borcu düşer.

Hamile ve Emzikli Olmak

Hamile ve emzikli kadınlar, iki mazeretin ruhsat kapsamında değerlendirilmesinde görüş birliği olmakla beraber, kaza ve fidye gerekliliğiyle ilgili olarak farklı görüşler vardır. Malikî ve Hanefî mezhepleri -başka bir rahatsızlıkları yoksa daha sonra her halükârda sadece kaza orucu tutmalarının yeterli olduğunu ifade ederken, Şafiî ve Hanbelîlere göre kendi sağlıklarından dolayı tutamıyorlarsa kaza, çocuklarından dolayı ise kaza ile beraber fidye gerektiğini zikretmişlerdir.

Yolculuk

Yolculuğun mazeret boyutu; nicelik, nitelik ve mahiyet olarak üç açıdan değerlendirilebilir: Yolcuğun süresiyle alakalı olarak dört rekâtlı namazları kısaltma mesafesi esas alınmış ve bunun ne kadar olduğu bu konuda da tartışılmıştır. (Yaklaşık 90 ile 120 km. arasına tekabül eden) 48 veya 72 saatlik yolculuk şeklindeki farklı görüşler olmakla beraber, Evzâ‘î 24 saatlik kısa yolculuğu da ruhsat için yeterli görmüştür. Cumhura göre yolculuk ruhsatından yararlanma şartı -âyetteki  harf-i cerrinden hareketle “yolculuk üzerindeyken” şeklinde anlaşıldığı için, niyet etme değil- sefere fecirden önce fiilen çıkılmış olmasıdır. Şayet daha sonra çıkılırsa -hazar tarafı esas alındığı için- bu seçenek ortadan kalkar. Hanbeliler ise bunu şart koşmadıkları halde “hilaftan kurtulma” ilkesinin gereği olarak oruç tutmayı faziletli görürler.

Âyetin anlamını mutlak olarak değerlendiren Mâlik, Ebû Hanîfe ve Şafiî gibi fukahanın çoğu, oruç ve iftar şeklindeki iki ruhsatın olduğu, ama “…Oruç tutmanız sizler için daha hayırlıdır.” (el-Bakara, 2/184) âyetinden hareketle zahmetli olmayan yolculukta farz orucu tutmanın daha faziletli olduğunu ifade ederler. Ancak İbn Hanbel ve Evzâ‘î gibi fakihler bu konuda daha esnek davranarak “…Allah sizlere kolaylık diler, zorluk dilemez.” (el-Bakara, 2/185) âyetine binaen, ruhsatla amel etmeyi uygun bulup oruç tutmamayı evla görürler.

 

*Bu makale SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ÖĞR. ÜYESİ DR. ÖMER FARUK ATAN’ın 2020 yılında  Diyanet İlmî Dergi 56. Sayısında yayımlanan  “Bakara Sûresinin 184. Âyeti Bağlamında Orucun Fıkhî Boyutu ve Tâkat Tartışmaları çalışmasından alıntılanmıştır.