Zümer suresi 62. Ayetinde Allah her şeyin yaratıcısıdır buyruluyor. Allah-u Teâlâ’nın yarattıkları mahlûkat içinde ise insan kadar kompliman hiçbir varlık yoktur. İnsan denen bu varlık; bedensel olarak harikulade yaratılmasının yanında kendisine bahşedilen akıl ve düşünce olarak da harika ötesi bir canlıdır. Enbiya suresi 16. Ayetinde ise Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık buyrularak insan dâhil tüm bu muhteşemliğin bir amaç bir gaye için yaratıldığı dile getiriliyor. Göklerin yerin ve bu ikisinin arasında yaratılanların ise Bakara suresi 30. Ayetinde asli görevi halife olan insanın imtihanı sürecinde ona hizmet etmek için yaratıldığı bildirilir. Kuranı kerimde İnsanın yaratılış gayesini de, kendisine bu muhteşemliği ve hayatı bahşeden yaratıcısını kendi gönderdiği kitaplarda anlattığı şekilde tanıması ve inanması olarak tarif edilir.
MÜSLÜMAN; inancını kuran-ı kerimin bildirdiği düsturlara göre oluşturan insanlara Allahın layık gördüğü bir sıfattır. Lakin MÜSLÜMAN sıfatına ulaşmak, samimiyetin yanında zorluklarla mücadele ister. Çünkü bu hedefe ulaşmanın önündeki en büyük engel Allahın huzurundan kovulan iblis veya şeytandır. Allahın huzurundan kendi hatası yüzünden kovulan iblis, özür dilemek yerine kıyamete kadar insanın hasmı olmak ve insan denen canlının Müslüman sıfatını almamasını sağlamak için Allahtan izin istemiştir. Yarattığı insana güvenen Allah-u Teâlâ iblise istediği izni vermiştir. Bu izinde sonra kıyamete kadar sürecek iblis ve insanın mücadeledi başlamıştır.
Bu mücadelede başarılı olmak adına iblis artılara sahip olduğu gibi insanda artılara sahipti. İblis İnsanın zaaf yönlerini bildiğinde dolayı artıya sahipti. Bundan dolayı olsa gerek iblis araf suresi 16-17 ayette " And olsun ki, Senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, ardlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım diyerek insanın zaaf yanlarını dile getiriyor. Ayrıca Nisa suresi119. Ayetinde insanları başka hangi şekilde kandıracağını da Onları boş ümitler ve yalan sevdâlarla oyalayacağım diyerek yöntemini ifşa ediyordu. İblis galip geleceğine o kadar güveniyor ki savaş stratejisini açıklamaktan hiç endişe duymuyor. İblisin bu kadar açık ve net olarak stratejisini onun kibrinin ve kendine olan güvenin dışa vurumundan başka bir şey olmasa gerek. İblis ayetin (araf/17) devamında çoğunu Sana şükreder bulamayacaksın" diyerek İnsanın düşmanı olduğunu ve insanları cehenneme sürüklemekten başka hedefinin olmadığını söylüyordu.
Allah-u Teâlâ Şeytan insanları nasıl kandıracağının yöntemlerinin kendi ağzından açıklamasının yanında, birçok ayetle de şeytanın hilelerine karşı bizleri yine uyarıyor. Bu ayetlerden biri olan fatır suresi 35. ayetinde gaflete düşüp Müslüman sıfatını kaybetmemize sebep olacak üç konuda bizleri uyarıyor. Bu uyarıları dikkate almayarak şeytanın tuzağına düşenlerin Müslüman kimliğinin tehlikeye düşeceği bildiriyor. Allah-u Teâlâ ayette ‘’ Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın’’ buyuruyor. Bu üç konudan biri olan ‘’Allah'ın verdiği sözün ne olduğu’’ secde suresi 13. Ayette şöyle açıklanıyor. Eğer Biz dilemiş olsaydık, (elbette herkese) her bir nefse kendi hidayetini verirdik. (Ancak imtihan için insanları Hakk ile Bâtıl arasında serbest bıraktık.) Fakat Benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: “Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle ve zalimlerle) tamamıyla dolduracağım.”
Bizim Müslüman sıfatını kazanmamızdaki engellerde ikincisi dünya hayatının olduğu belirtilirken ayetin sonunda yazımızın konusunu teşkil eden meseleye değinilerek Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın uyarısı yapılıyor. Belki de Müslüman sıfatının kazanılmamasının en büyük sebeplerinden biri, Allahın (cc) affına Allahın çizdiği sınırların dışında güvenmemiz gelmektedir. Bu aşırı beklentinin bizim inanç dünyamızda ve yaşantımızda oluşturduğu tahribatlar ve yanlışlıklara inşallah sonraki hafta değineceğiz.