PİRİNCE GİDERKEN BULGURDAN OLMAK-2

  • imsa

Bir önceki yazımızda şeytanın insana olan düşmanlık sebebine ve onun Allahın inananlara layık gördüğü Müslüman sıfatını kaybetmesi için kendini adadığı konusuna değinmiştik. Daha sonra ise Fatır suresi 35. Ayetine değinmiştik. Bu ayette Allah-u Teâlâ bizi şöyle uyarıyordu: Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın  

 Ayette ilahi mahşerde Allah-u Teâlâ karşısında mahcup olmaya sebep olan insan düşüncelerine değiniliyordu. İlki Alla-u Teala’nın koyduğu kanunların değişmeyeceğine vurgu yapılırken ikinci olarak da dünya hayatının aldatıcı tatlı nimetleri olduğu belirtiliyor. Dünyanın ama değil araç olması gerektiği Kasas suresi 77 ayet misali (Allah'ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma) birçok ayet ve hadislerde vurgulanıyor. Ayetin sonunda ise yazımızın konusunu teşkil eden ve bizce önemli meseleye değinilerek Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın uyarısı yapılıyor.

Ayette şeytanın insanı kandırma yöntemlerinin en büyük ve başarılı metoduna vurgu yapılıyor.  Bu metodun Allahın söylemediği bir sözü veya vaadi insanlara bu Allahtan’dır diyerek şeytanın/nefsin insanları kandırması olduğunun bildiriyor. Aynı metodun ilk insanlar Hz Âdem ve Hz Havva’nın kandırılmasında da (Araf/20) kullanıldığını kuran bize haber veriyor. Şeytanın tuzaklarına karşı Allah-u Teâlâ uyarılarını yaptıktan sonra bu tuzaklardan kurtulma ve ahreti kazanma reçetesini de Maide suresi 35. Ayetinde şöyle tarif ediyor. Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz.

Bir gün, Resûlullah (asm), "İçtenlikle Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet getiren herkese, Allah, cehennemi haram kaldı." buyurur. Muaz (ra):"Ey Allah'ın Resûlü! Bunu, insanlara haber vereyim de sevinsinler mi?" deyince, Hz. Peygamber (asm):"Ama o takdirde, bu müjdeye güvenip amelden gevşerler." uyarısında bulunur. Bu uyarıyı dikkat e alan Hz. Muaz da bu hadisi, ölüm döşeğine düşünceye kadar haber vermez. Ancak ölüm esnasında, ilmi gizlemenin vebalinden kurtulmak için bunu nakleder. (Buhârî, İlim, 49; Müslim, İman, 53)

 Yukarıdaki ayet ve Muaz hadisini birleştirdiğimizde şu gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Demek ki imanın korunması belirli bir çaba ve gayret istiyor. Müslümanlık sadece içi doldurulmayan veya mahiyeti bilinmeyen bir sözden ibaret değil. Öyle olsa idi, başta Mekke müşrikleri Allah resulüne (sav) düşman olmazlar ve Ebu talibin ölüm döşeğinde barış gayretleri sonucunda Allah resulünün la ilahe illallah deyin aramızdaki kavga o zaman biter teklifini kabul ederlerdi. Lakin onlar bu sözü söylemek yerine ölmeyi göze aldıklar. Çünkü bu sözü söylediklerini kendilerini bağlayacak bir takım yükümlülükleri kabul etmiş olacaklarının bilincinde idiler. Onlarda biliyorlardı ki Müslümanlığın ana kapısı olan kelime-i tevhit söylendiğinde, bu söz söyleyen ile Allah-u Teâlâ arasında bir antlaşma yapmış olacaklardı. Bu antlaşma gereği bu sözü söyleyen kişi bir takım yükümlülükleri yerine getireceğine dair Allah-u Teâlâ’ya söz vermiş ve onunla (cc) cennet karşılığı anlaşmış demektir.  

Bundan sonra ise Allah-u Teâlâ ile yapılan bu antlaşmanın ispat sahası dünyadır. Burada Allahın bize takdir ettiği ömür içerisinde antlaşmamıza uyup uymadığımızı veya verdiğimiz sözdeki samimiyetimizin kalitesini göstereceğiz. Ya Allah-u Teâlâ’nın sünnetullahında bir değişiklik olmaz bilinciyle elimizden geleni yapıp vesilelere sarılıp cennete girme gayretinde olacağız. Ya da Allah affeder diyerek şeytanın ayartmasına kanıp kurtuluşu sadece kimlik veya ırk üzerinden göreceğiz.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.