Bundan önceki yazımızda varlığı kuran ayetleri ile bildirilmesine rağmen, yaşantıları ve özellikleri hakkında bize çok fazla bilgi verilmeyen cinler konusundaki iki yanlış inanışa kısmen değinmiştik. Bu yanlışlardan ilki, onların gaybdan haberdar oldukları inancı oluştururken, ikincisinde ise cinlerin Allah-u Teâlâ’ya ait güç ve kuvvetin bir kısmına sahip olduğu inancı ve Cinlerin bir şekilde Allah-u Teâlâ’dan bağımsız hareket edebileceğine inanılmasına değinmiştik.
Cinler hakkında ki bu inanışların yanlış olduğunu ise hem Süleyman (a.s) kıssası üzerinden örnek vererek hem de kuranın nazil olması süreci üzerinden ayetlerle izah etmiştik. Bugün ise cinleri gördüğünü onları yakaladığını hatta evlendiğini söyleyen bazı kişilerin iddialarına değineceğiz.
Cinlerden haber vermek insana bir popülarite sağladığı gibi cinleri görmek veya gördüğünü söylemekte onlarla ilgili hikayeler anlatmakta bir popülarite aracı olmuştur. Bundan dolayı bazı insanların cinleri gördüğü onları yakaladığı hatta onlarla evlendiği türündeki hikâyeleri sürekli anlatıldığına şahit oluruz. Bu yazımızda bu anlatılanları bir hadisi şerif ve Sad suresi 35. ayetin süzgecinden geçirip analiz edeceğiz. Cinleri gördüğünü veya yakaladığını söyleyenlerin olayları analiz etmeden önce hadis kitaplarında geçen peygamber efendimizin yaşadığı bir olayı paylaşmakta yarar var.
Ebu’d Derda (r.a)’dan gelen rivâyete göre: Rasûlullah (s.a.v), namaz kılmak için kalktı, namazında şöyle dediğini işittik: “Senden Allah’a sığınırım.“ daha sonra üç defa: “Allah’ın laneti ile seni lanetlerim.” dedi. Sanki bir şey yakalayacakmış gibi elini uzattı, namazını bitirince: “Ey Allah’ın Rasûlü! Namazda bundan önce hiç işitmediğimiz bir şeyler söylediğini duyduk ve elini uzattığını da gördük.” dedik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah’ın düşmanı iblis, bir ateş parçası getirerek yüzüme yaklaştırdı. Ben de üç kere; “Senden Allah’a sığınırım” dedim. Sonra da: “Seni Allah’ın lanetiyle lanetliyorum” dedim, fakat o üç sefer söylememe rağmen kaçıp kaybolmadı, sonra onu yakalamak istedim, ondan dolayı ellerimi uzatmıştım. Vallahi Süleyman kardeşimin duası (Sad, 38/35) olmasaydı, o şeytan mescidin direklerine bağlanmış olurdu da Medine’nin çocukları onunla oynarlardı.” (bk. Müslim, Mesacid, 40; Nesai, Sehv 19)
Hiçbir değişik yoruma fırsat vermeyecek kadar açık olan bu hadisi şerifte peygamber efendimizi cini yakalamaktan vazgeçmesine sebep olduğunu söylediği ayette Süleyman (as) “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” şeklinde dua ediyor. Sonraki ayetlerde ise bu duanın kabul olunduğu ve kendisine hiçbir kimseye nasip olmayacak nimetler ve imkânların verildiği bildiriliyor.
Süleyman peygamberden başka kimseye nasip olmayacak bu nimetlerden biriside cinleri yakalama ve ona hükmetme nimeti. Allah resulünü cini yakalamaktan veya yakalama gayretinden vazgeçmesine sebep olan işte bu hükümdür. Bu hükümden dolayı Allah resulü bahsettiği cini yakalamadı veya zaten Süleyman a.s duası sebebi ile Allah-u Teâlâ yakalamasına müsaade etmeyecekti. Sebep ne olursa olsun Allah resulünün yapmadığı veya yapamadığı bir şeyi yaptığını söylemek en basit ifade ile yalancılıktır.
Elle tutulur diğer bir gerçek ise cin gördüğünü ve yakaladığını söyleyen tüm insanların bu iddialarında hep yalnız kaldıklarına şahit oluyoruz. Nedense bu insanların kendinden başka hiçbir şahidi yoktur. Ben ve falan kişi gördük diyen yoktur. Bir an olsun doğru dediğini kabul edip, bize de göster veya birlikte yakalayalım gibi bir istek karşısında alacağınız cevaplar çocukları bile ikna edemeyecek mahiyettedir. Hukukta bir kural vardır. Kişi iddiasını ispatla yükümlüdür. Peygamberimizden (s.a.v) sonra Cin gördüğünü, yakaladığını, falana aşık olduğunu ve onunla evlendiğini söyleyen kişi ve kişiler bunu ispat edemiyorsa; ya delidir ya da yalancı!