Mucizeler insanlık tarihi boyunca çok önemli bir yere sahip olmuştur. Harikulade olaylar olmasının yanında asıl önemi peygamberler ile misyonu arasında bir köprü vazifesini görmesidir. Bundan dolayı Hz Nuh peygamberden başlayan Mucize insan ilişkisi, kıyamete kadar devam edecektir. Dört haftadır ayetlerle değinmeye çalıştığım mucize olayına bu hafta Hz Musa, Hz İsa ve Hz Muhammed (radiyallahü anhüma) ümmeti eksenli yaklaşmaya çalışıp sonucu okuyuculara bırakacağım.
Hz Musanın(as) hayatına baktığımızda gerek düşmanları gerekse ona inanalar tarafından mucize isteklerinin olduğunu görürüz. Hz Musa(as) zamanında mucizeleri hem muhalifler hem de ona inanalar talep emişlerdir. Hz Musanın hayatında mucizeler, inanacağım diyen kâfirler içinde tecelli etmesinin yanında, inananların imanlarının pekişmesi ve hayatlarını idame etmelerini sağlayacak şeklinde de tecelli etmiştir.
Hz İsanın(as) hayatına baktığımızda bir olayın insanların talep etmemesine rağmen mucizeye şahit olduğunu görüyoruz. Allah(cc) bir kadını vesile kılarak, babasız bir çocuk yaratır. Başta annesini temize çıkartmak ve akabinde yeni doğan çocuğun görevini tebliğ etmek adına, mucizesini çocuk vasıtasıyla gerçekleştirir. Diğer yandan Hz İsaya inanan havariler, kendisinden imanları pekişsin diye mucize talep ederek özel bir istekte bulunurlar.
Allah resulünün(sav) hayatına baktığımız da mucize taleplerinin hep inanmayanlar tarafından geldiğini görüyoruz. Allah-u Teâlâ peygamberinden ısrarla mucize isteyen inkârcılara,ana hatlarıyla hep iki şekilde karşılık vermiştir. İlk olarak, Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım(Ankebut/50) ayetiyle mucize istenen elçinin görevi bildirilmiştir. Daha sonrada kendilerine okunmakta olan kitab'ı sana indirmemiz (mucize) onlara yetmiyor mu?(Ankebut/51) ayetiyle kuran-ı kerime işaret edilerek, mucize isteklerinin cevabı verilmiştir. İlk başta mucize isteklerinde ısrarlı olanların, bu şekildeki değişmeyen cevaplar karşısında, bir müddet sonra mucize isteklerinden vazgeçtiklerine şahit oluyoruz.
Mucize isteklerine Peygamberlere inanan insanlar açısından baktığımız zaman ilginç bir manzarayla karşılaşıyoruz. Kuran-ı kerimin bildirmesiyle geçmişte iman eden birçok Müslüman peygamberinden mucize talebinde bulunmuştur. Gerek başları dara düştüğünde gerekse farklı sebeplerden peygamberlerinden mucize talepleri olmuştur. Bu talepler Allah-u Teâlâ tarafından hiç reddedilmemiştir.
Dikkatimizi çeken bir başka İlginç olay ise, diğer ümmetlerin peygamberlerinden mucize isteklerine kitaplarda rastlamamıza rağmen,Hz Muhammedin risaleti boyunca sahabesinden hiçbir şekilde mucize talebi olmamıştır. Ne bir ayette nede bir hadisi şerifte ashaptan mucize isteği talebine rastlanmaz. Bununla birlikte Kuran-ı Kerimde anlatılan milletlerin peygamberlerinden mucize taleplerinden haberdar olmasına rağmen, sıkıntının tavan yaptığı Mekke döneminde ne bir sahabeden mucize isteğine şahit oluyoruz, nede o zamanda olmuş bir mucizeye.
Bundan daha İlginci Müslümanların üç yıl boyunca boykota maruz kalıp yiyecek bir şey bulamadıkları, kuru deri parçalarını yemek zorunda kaldıkları zamanda bile sahabeler hiçbir şekilde peygamberinden mucize isteğinde bulunmamışlardır. Bu sıkıntılı halin içinde olan Allah resulünden, biraz olsun Müslümanları rahatlatmak için mucize sadır da olmamıştır.
Konuyu; Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? (Ankebut/51) Ayeti ve"Bana mucize olarak verilen ise, ancak Allah'ın bana vahyettiğidir / Kur'an'dır." (Buhari/Müslim) hadisiyle birleştirerek soralım. Okudukları Kuran-ı kerimde Önceki Müslümanların peygamberlerinden mucize taleplerin karşılandığı bilinmesine ve çektikleri sıkıntılar hat safhaya ulaşmasına rağmen sahabeler neden mucize talep etmemişler veya edememişlerdir?