Ünlü filozof Herakleitosa ait güzel bir söz vardır. Herakleitos değişmeyen tek şey değişimin kendisidir der. Yaratılan tüm evren çerisinde değişime en müsait olan insandır. İnsanın değişimle olan ilişkisi zamana ve şartlara bağlı olarak farklılık arz etmektedir. Bu değişim bazen hızlı bazen de yavaş olmuştur. İnsan temeli üzerine inşa edilen gerek ilahi gerekse beşeri dinler de bu değişimden sürekli olarak nasibini almıştır. Allahın korumasında olması hasebiyle bu değişimden tahribattan Kuran- Kerim den başka tüm kitaplarda etkilenmiştir.
Kuranı kerimle birlikte, hadislerin önemli kısmı korunmuş olmasına rağmen insanların kurandan ve hadislerden anladıkları zamanla değişime uğramaya başladı. Peygamber efendimiz(sav) zamanında sahabeler anlamadıkları konuları ayetleri kendi aralarında istişare etseler de nihayetinde o dinin tebliğcisi olan Allah resulüne soruyor ve öğreniyorlardı.
Peygamber efendimiz (sav) vefat ettiğinde cevap arama makamı sahabeler olmuştu. Sahabe dini öğrenme ve tatbik etme yolunda istisnalar hariç duygulara yer vermemiştir. Peygamber efendimizin din ile alakalı söylediklerine İşittik itaat ettik düsturuyla karşılık vermişlerdir. Dini emirler karşısında, bana göre bence görüşü İslam inancında sahabe döneminde haricilik olarak kendini gösterdikten sonra, ikinci nesilde yani sahabe çocukları zamanında kuşak çatışmasına dönüşmüştür. Bazı sahabelerin çocukları her ne kadar babalarının terbiyesi ile yetişmelerine rağmen bazı dini konularda gerek zamane akımlarından gerekse, o günün örf ve adetlerinin etkisinde kalarak babalarıyla aynı düşüncede olmadıkları da oluyordu.
Bu olaya en güzel örneği Hz Ömerin torunu ile oğlu arasında geçen bir diyalogda görmemiz mümkün. Mücahid (103/721) anlatıyor: Abdullah İbn Ömerin yanındaydık. Rasulullah (s.a.)ın Kadınlara gece mescide gitmeleri için izin veriniz. Buyurduğunu bize nakletti. Bunun üzerine oğlu (Bilal): Allaha yemin ederim ki kadınlara izin vermeyiz. Çünkü fitne-fesat çıkar dedi. Abdullah, oğlunun bu sözünü duyunca, Allah sana şöyle şöyle etsin diyerek onu azarladıktan sonra dedi ki: Ben sana Allahın Resulü şöyle buyuruyor diyorum, sen de ben onlara izin vermeyeceğim diyorsun. Olur, mu böyle şey!Müslim, Salat, 135; Tilmizi, Cuma, 48.
Yukarıdaki olaya da aynı değerlere inana iki kişi olmalarına rağmen birbirine zıt iki tezi savunduklarına şahit oluyoruz. Lakin olaya niyet açısından baktığımızda her ikisinin de fayda ve sevap amacıyla kendi görüşlerini dile getirdiklerinden hiç şüphe yok. Bu diyalogda Abdullahı bu kadar kızdıran sebep, Bilalın söylediği sözden çok takındığı tavırdır.. Zaten bunu Abdullah İbn Ömer (ra) ortaya şu sözüyle de ortaya koyuyor. Ben sana Allahın Resulü şöyle buyuruyor diyorum, sen de ben onlara izin vermeyeceğim diyorsun. Olur, mu böyle şey diyerek meselenin vahametini dile getiriyor.
Hz Ömerin torunu hadisi yaşadığı toplumun sosyo kültürel değişiminin etkisinde kalarak yorumlarken fikir beyanından çok modernist veya entel bir tavır takınıyor. Buna karşın Abdullah oğlu Bilale Allah resulünün emri karşısında olaylara duygusal ve zaman faktöründen bakarak yorumlamanın işittik iman ettik düsturuna ters düştüğünü söylüyor. islamın temel düsturlarının insanların yaşadığı çağa göre şekillenemeyeceğini lakin adı her ne olursa olsun çağların İslama göre şekillenmesi gerektiğini söylüyor.
Aslında Abdullah (ra) oğlu Bilal üzerinden biz Müslümanlara güzel bir mesaj veriyor. Bir Müslüman ayet ve hadisleri anlarken, yorumlarken yaşadığı toplumun kültürel yapısından etkilenebileceğini göz ardı etmemesi gerektiğini, modernlik ve çağdaşlık tuzağına düşüp, işittik ve itaat ettik ayetine muhalif olmamak için duygularla değil, İslami kıstaslara göre hareket etmesi gerektiğinin altını çiziyor.