Müslüman dünyasının büyük çoğunluğunun kabul ettiği ve kuranı kerimde bildirildiği şekliyle İslam dini kuran-ı kerim ve Hz peygamberin sünnetinde müteşekkildir. Hz peygamberin sünneti kuran ayetlerinin nasıl anlaşılması ve yaşanması noktasında rol modeldir. Bu gerçek ahzap suresi 21 ayetinde Andolsun ki sizler için Allah'ın resulünde güzel bir örnek vardır. Bu güzel örnek, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler içindir şeklinde dile getiriliyor. Tabiri caizse kuran-ı kerim ve sünnet; insan ve ruh veya et ve kemik gibidir.
Kuran-ı Kerim ve hadislerin birçok ortak özelliği bulunmaktadır. Bu ortak özelliklerden biriside her ikiside hitaplarını arap edebiyatının zirve noktasından insanlara yapmaktadır. Bu özelliğinden dolayı bazı ayet ve hadislerin ne ifade ettiğini veya maksadının ne olduğunu anlamakta ister istemez bazen acze düşüyoruz. Anlamakta acze düşmemizin belli başlı sebepleri var. Bu sebeplerden biri Arap edebiyatına ve kültürüne hakim olamamamız geliyor. Bu eksikliğimize birde kuran ayetleri ve hadisi şerif bilgisi eklenince Allahın mesajı anlaşılmama ile karşı karşıya kalıyoruz. Normal olarak bu eksikliğimizin giderilmesi için Arapçadan Türkçeye tercüme yapan kaynaklara müracaat etmek zorunda kalıyoruz.
Bundan dolayı Arapça alt yapısı olmayan avamın dini öğrenmesi noktasında en büyük sorumluluk tercüme yapan kişilere düşmektedir. Çünkü bir dilden bir başka dile tercüme yapmak çok zordur. Hele hele içerisinde o kültürün edebi sanatlarını barındıran atasözü benzeri rivayetleri bir başka aktarmak daha zordur. Aktardığı dilin edebiyatını bilmenin yanında aktaracağı dilinde edebiyatından haberdar olma zorunluluğu vardır. Yoksa hiçbir zaman doğru dürüst bir tercüme vaya aktarım yapamayacağı için insanların kafalarının karışmasına da sebep olacaktır.
Buna en güzel örnek Türkçemizde yaygın olarak kullanılan bir atasözünü verebiliriz. Hepimizin bildiği DAM ÜSTÜNDE SAKSAĞAN VUR BELİNE KAZMAYI diye bir atasözümüz vardır. Bu atasözü başka bir dile anlatacak kişi ilk önce bu atasözunün Türkçede hangi manalarda kullanıldığını çok iyi bilmenin yanında tercüme edeceği dilde de aynı manayı yakalayacak kadar o dilin kültüründen haberdar olmak zorundadır. Yoksa istenmeyen veya yanlış anlaşılan sonuçların doğması kaçınılmaz olacaktır.
Aynı durum Arapçadan Türkçeye tercüme edilen dini metinler içinde geçerlidir. Pratikte bu olumsuz durumun hadislerde nasıl yansıdığını görmek adına Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75; Ebû Ya’le, Müsned, II, 519 da geçen bir hadisi şerifin türkçeye tercümesi ve ilk bakışta nasıl anlaşıldığına bakalım. Hadisi şerif iki hadis kaynağında geçiyor. İlk kaynaklarımızdan olan Ahmed b. Hanbel’in, Müsnedince geçen hadisi şerif Türkçeye şu şekilde tercüme edilmiştir “Kış müminin baharıdır”.
Kış ve bahar. İlk bakışta hadisi şerifin bu hali ile müphemlik barındırdığına şahit oluyoruz. Hadisi şerifin bu şekilde tercümesi neticesinde ister istemez zihinde sorular oluşacaktır. Çünkü Kışın müminin neden baharı olduğu hakkında, açıklayıcı bilgi yoktur. Kış ve bahar ayrı ayrı mevsimler olmasının yanında kıştan birçok insan hayat şartlarından dolayı muzdariptir. Hal böyle olunca okuyanın ister istemez kafası karışıyor ve hemen şeytan devreye girerek böyle bir hadis yoktur dedirtiyor veya bu hadiste bir yanlışlık var şüphesi şeytan zihnimize sokuyor. Hadisi tercüme edenin bilgisizliği yüzünden bu ve buna benzer Ayet ve hadisi şeriflerin yanlış anlaşılması yüzünden insanlar dine mesafeli duruyorlar. Yerimiz kalmadığı için Hadisi şerifin ne ifade ettiğini konusuna bir sonraki yazıda bakalım inşallah.