SAPI BİZDEN OLAN BALTA’LAR-2

  • imsa

    Bundan önceki yazımızda Müslümanların kafasının karışmasına sebep olan olaylardan biri olan tercüme meselesine değinmiştik. Mütercimlerin bir başka dilden yaptıkları tercümelerde bilerek veya bilmeyerek yaptıkları fahiş hataların başlıca sebeplerine değinmiştik. Daha sonra meramımızı daha iyi anlatabilme adına Türkçemizden DAM ÜSTÜNDE SAKSAĞAN VUR BELİNE KAZMAYI atasözünün bir başka dile tercüme edilmesinde mütercimin karşılaşacağı sıkıntılara değinmiştik. Aynı sıkıntıların ayetlerin ve hadisi şeriflerin Türkçeye çevrilmesi sonucu ortaya çıktığına kısaca değinmiştik.  Bu durumu da örnek bir hadisi şerif üzerinden açıklamaya başlamıştık. Örnek olarak verdiğimiz hadisi şerifin tercüme edilen metni ise “Kış müminin baharıdır” şeklinde idi.

  Hadisi şerifin bu şekilde tercümesi neticesinde içinde bir müphemlik barındırdığı için ister istemez zihinde sorular oluşturacağını ifade etmiştik. Çünkü Kışın müminin neden baharı olduğu hakkında, açıklayıcı bilgi yoktur. Kış ve bahar ayrı ayrı mevsimler olmasının yanında kıştan birçok insan hayat şartlarından dolayı muzdariptir.  Hal böyle olunca okuyanın ister istemez kafası karışıyor ve hemen şeytan devreye girerek böyle bir hadis yoktur dedirtiyor veya bu hadiste bir yanlışlık var şüphesini zihnimize sokuyor. Bazı insanlar işin kolayına kaçmak mı dersiniz, yoksa din düşmanlığından mı dersiniz bilinmez, lakin yanlışlığı mütercimde aramak yerine hemen yanlışı dinin kaynağına atfediyor.

  Bu arada başka bir başka hadis kitabına baktığımız zaman aynı konu ile alakalı farklı ifadeler içeren bir hadisin olduğunu görüyoruz. Rasulullah (sav) Ebû Ya’le, Müsned, II, 519 da geçen aynı konuyu işleyen başka bir hadis metninde şöyle buyuruyor: "Kış müminin baharıdır. Gündüzü kısa olur, oruç tutar. Gecesi uzundur, gece ibadeti yapar." Dikkat edilirse bu hadisi şerif ilk hadisi şerif ile başlangıcı aynıdır. İkinci hadisi şerifte ise Allah resulü kışın müminin neden baharı olduğunu hiçbir müphemliğe fırsat vermeden açıklıyor.  

   Hadis âlimleri bu şekilde bizlere gelen hadisleri izah ederken şunu derler: Bazen raviler hadisi şerifin yarısını duymamıştır veya yarısını unutmuştur. Diğer bir izahat ise bu hadis insanlar arasında bu hali ile meşhur olmuştur. Bundan dolayı o zamanki insanlar bu hadisi şerifin kısa haliyle ne ifade ettiğini bildiklerini anlıyoruz derler. Yani bir kişi bir başkasına hadisi şerifi kısa haliyle yani kış müminin baharıdır şekliyle aktardığı zaman dinleyenler neden kışın onlar için bahar olduğunu çok iyi anlıyorlardı. Hadisi şerifin verdiği mesajı anlıyorlardı. Bundan dolayı birbirlerine aktarırken açıklama bölümüne gerek duymuyorlardı. Tabir caizse Türkçemizdeki leb demeden leblebi anladı deyimi gibi.

   Türk insanının kültür izlerini yansıtan dam üstünde saksağan vur beline kazmayı atasözü izah etmeden nasıl ki bir başka kültürdeki insan anlayamazsa aynı şekilde herhangi bir başka dilin halkının kültürünü yansıtan sözleri Türkçeye tercüme edilirken de aynı sorunları bizlerinde yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Bundan dolayı O topluluk için sorun olmayan bu anlatım biçimi bir başka kültürün insanı için sorun oluşturabiliyor.  Başta da değindiğimiz gibi bu noktada tüm mesuliyet mütercimin omuzları üzerindedir. Hem sorumluluktan veya vebalden kurtulması için hem de işini düzgün yapması adına tercüme yaptığı ve yapacağı halkın kültürünü ve edebiyatını bilmek zorundadır. Yoksa: örnek olarak verdiğimiz ve aslı bir müjde olan bu hadisi şerifte olduğu gibi, istenmeyen sonuçların doğmasına sebep olacaktır. Böylelikle hem Müslümanların kafasının karışmasına hem de İslam düşmanlarına propaganda için malzeme vermiş olacaklardır.