Ramazan ayı, paylaşmanın, dayanışmanın ve manevi huzurun zirve yaptığı mübarek bir dönemdir. Bu ayda, toplum olarak yardımlaşma ve dayanışma duygularımız pekişirken, kamunun harcama politikaları da dikkatle takip edilir. Ancak son yıllarda, özellikle de 2024 yılında “kamuda tasarruf” söylemlerinin gölgesinde lüks iftar sofralarının kurulması, kamuoyunda ciddi tepkilere neden oluyor.
Bir yanda tasarruf gerekçesiyle yerel gazetelere dahi abone olunmazken, diğer yanda kişi başı 500 TL’den başlayan iftar menüleriyle şatafatlı davetler düzenleniyor.
Bu durum, kamuoyunda büyük bir çelişki olarak algılanıyor. Eğer tasarruf edilmesi gerekiyorsa, bu sadece küçük esnafı, yerel basını veya dar gelirli vatandaşları etkileyen kısıtlamalarla sınırlı kalmamalı. Gerçekten israfı önlemek isteniyorsa, öncelikle yüksek maliyetli organizasyonlar, gereksiz harcamalar ve lüks harcamalar mercek altına alınmalıdır.
Yerel gazeteler, halkın haber alma hakkının en önemli kaynaklarından biridir. Ancak kamuda tasarruf tedbirleri adı altında yerel basına destek verilmezken, devlet kurumlarının ve belediyelerin şaşaalı iftar organizasyonları düzenlemesi büyük bir tezat oluşturuyor. Küçük ölçekli gazeteler, zaten artan maliyetler ve dijitalleşmenin getirdiği zorluklarla mücadele ederken, kamu ilanlarından ve aboneliklerden mahrum bırakılarak ekonomik anlamda sıkıntıya sürükleniyor.
Oysa, yerel basının ayakta kalması, halkın doğru bilgiye ulaşabilmesi açısından hayati önem taşıyor. Kamuda tasarruf gerçekten samimi bir şekilde uygulanacaksa, küçük ölçekli işletmeleri ve medya organlarını yok edecek politikalar yerine, gereksiz harcamaların önüne geçilmelidir.
Ramazan ayı, gösteriş ve israf ayı değil; yardımlaşma, paylaşma ve mütevazılık ayıdır. Lüks restoranlarda, beş yıldızlı otellerde düzenlenen yüksek maliyetli iftar sofralarının, gerçek ihtiyaç sahiplerine ne gibi bir fayda sağladığı sorgulanmalıdır.
Gösterişli sofralar yerine, ihtiyaç sahiplerine doğrudan yardım eli uzatmak, sosyal yardımları artırmak ve toplumun her kesimine dokunan projeler geliştirmek, Ramazan’ın asıl ruhuna daha uygun bir yaklaşım olacaktır.
Tasarruf, sadece halkın bazı temel haklarını kısmak değil, kamu kaynaklarını adaletli ve verimli kullanmak demektir. Eğer gerçekten kamuda tasarruf yapılmak isteniyorsa, önce gereksiz harcamalar, israf ve lüks organizasyonlar gözden geçirilmelidir. Bir yandan tasarruf adı altında basın susturulurken, diğer yandan görkemli iftar yemekleri verilmesi, kamu vicdanında derin yaralar açmaktadır.
Vatandaşın güvenini kazanmanın yolu, şeffaflıktan ve adaletten geçer. Toplumda adalet duygusunun zedelenmemesi için, kamu kaynaklarının nerelere harcandığı net bir şekilde açıklanmalıdır. Tasarruf politikaları, tüm kesimleri kapsayacak şekilde uygulanmalı, yalnızca belirli grupların fedakârlık yapması beklenmemelidir.
Unutulmamalıdır ki, Ramazan lüks sofralarla değil, mütevazı gönüllerle güzelleşir. Kamuda tasarruf, halkın sesini kısmakla değil, kaynakları adaletli kullanmakla mümkündür. Bu nedenle, karar alıcıların harcamalarını bir kez daha gözden geçirmesi ve gerçek anlamda toplum yararına adımlar atması gerekmektedir.