Her bireyin ve toplumun kendine has beğenileri ve ilgileri vardır. Bu doğrultuda Kur’an ayetlerinde ilk muhatap kitleye ait ortak kültürel öğelere yer verildiği ve bunlara dayanan benzetmelerin ilahi hakikatlerin beyanında kullanıldığı görülür. Kur’an ayetleri farklı konuları ele alırken deveye yer verir. Zikredilen deve figürü Arap zihninde önemli bir değere sahiptir. Allah’ın yaratıcılığına dair yeryüzünde ve gökyüzündeki birçok varlığa işaret edilirken devenin özellikle kullanılması sıradan bir seçim değildir. Arapların yaşamlarında pek karşılaşmadıkları fil değil de yaşamlarının bir parçası haline gelen deve, “Peki onlar devenin nasıl yaratıldığına bakmazlar mı?” buyrularak düşünce aşamasının temelinde zikredilmektedir.
Kuşkusuz yaratma gibi genel bir konuda devenin özellikle zikredilmesi, Arapların yaşamıyla ilgilidir. Onlar deveyle yolculuk yapıyor ve ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Mekkelilere öncelikle etraflarında bulunan, gördükleri varlıkların en meşhuru ve en çok yararlandıkları hayvanla seslenildi. Devenin Arap toplumunda hayatlarının merkezinde ve beğenilerinin temelinde yer alan farklı bir konuma sahip olduğu görülür. Yiyecek, içecek, yolculuk, iş ve daha pek çok açıdan yararlandıkları deve, onlar için farklı bir değere sahiptir. Devenin uzun süre açlığa ve susuzluğa dayanabilmesi ise Arapların zor hayat şartları adına önemli bir işleve sahiptir.
Ahiret hayatı, Kur’an ayetlerinde vurgulanan konular arasındadır. Kıyamet gününün kesinlikle gerçekleşeceğini beyan eden ayetlerde birtakım benzetmeler yer alır. Bunlardan biri de “gebe dişi deve”dir. Kıyamet günü yaşanacak korku dolu anlar bedevi Arapların en çok sevdikleri mal üzerinden tasvir edilmektedir: “Doğurması yaklaşmış gebe develer başıboş bırakıldığı zaman.” Onlar çok sevdikleri bu malı başıboş bırakmak istemezlerdi. Bundan ötürü ayet onların kesinlikle arzu etmedikleri bu durum üzerinden örneklemede bulunmaktadır. Onların çok değer verdiği bu varlığın kıyamet günü ihmal edileceğine yer verilmesi, kıyamet günü nasıl büyük bir afetle karşı karşıya kalacaklarını anlamaları bakımından önemlidir. Ayetlerde bahsi geçen sadece deve değildir. Dönemin savaş meydanlarında sonucu belirleyen ve galibiyeti sağlayan, atlarda Âdiyât Sûresi’nde yemin ifadesiyle zikredilmektedir.
Kur’an’da zikredilen meyvelerin Arapların bildiği ve onların yaşadıkları yerlere yakın bölgelerde yetiştiği bilinmektedir. Üzüm ve hurma bahçelerine yer veren ayetlerde Hicazlılar için çok değerli iki besine yer verilmektedir. Ayrıca Arapların Şam seyahatlerinde yakından tanıdıkları zeytin ve nar, her ne kadar hurma kadar Arapların hayatının merkezindeki besinler olmasa da eşsiz birer meyve ve şifa olmaları ile yaratılışlarındaki harikulade yapı sebebiyle muhatapların Allah’ın yüce kudreti hakkında düşünmeye davet edildiği bu ayetlerde özellikle zikredilmektedirler.
Muhatapların beğeni ve ilgilerinin cenneti tasvir eden ayetler özelinde gündeme geldiği görülür. Yüce Allah iman eden ve Salih amel sahibi kimseleri ahirette mükâfatlandıracağını beyan eder. Mükâfatlar zikredilirken bunların ortak insan beğenisine hitap ettiği görülür. Bununla birlikte vadedilen nimetlerde serin bahçelerin, rahat döşeklerin ve sayısız hizmetçilerin müjdelendiği ayetler Arapların beğeni ve ilgilerini akla getirmektedir. Onların huzur buldukları ve sevindikleri mekânların cenneti tasvir eden ayetlerde özellikle zikredildiği görülür.
Kur’an’ın çağları aşan hitabı ahiretteki nimetleri beyan eden ayetler için de geçerlidir. Ancak nüzul döneminde yaşayan muhatapların zevk ve beğenilerine vurgu yapan Kur’an’ın, cennet tasvirlerini anlamayı kolaylaştırdığı da açıktır. Gerek mekânın gerekse verilen nimetlerin ve kişilerin tasvirinde vahyin muhatapla iletişiminde ilk muhatap toplumun kültürel değerleri, beğeni ve ilgisinin dikkate alındığı yadsınamaz bir gerçektir.
*Bu yazı Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi, Tefsir Anabilim Dalı, Doç. Dr. Ayşe Betül ORUÇ Arş. Gör. Dr Sümeyye SAYĞIN’ın “Vahiy-Muhatap İlişkisinde Kur’an’da Referans Gösterilen Ortak Yönler” adlı makalesinden alıntılanmıştır.