2025 turizm sezonuna girerken sektörün önemli bir kısmının aklındaki ana soru, "Bu sezon rekabetçi kalabilecek miyiz?" şeklinde.
Gecen yıl 61 milyon turist ve 60 milyar dolar gelir hedefini başarıyla yakalayan Türk turizm sektörü için bu sene, özellikle Avrupa’daki ekonomik durgunluk ve döviz kurlarındaki baskının etkileri ciddi bir endişe kaynağı. Öte yandan, ABD’nin Rusya’ya yaptırımlarını sertleştirme planları da bu tablonun üzerine bir kat daha endişe ekliyor.
Türkiye gibi döviz bazlı gelir elde eden bir ülkede, kurların baskı altında tutulması sektör için çift taraflı bir tehdit oluşturuyor. Bir yandan, kurdaki artışın sınırlandırılması, otelciler ve tur operatörleri için gelir kaybı anlamına geliyor. Diğer yandan, artan maliyetler bu kaybın etkisini daha da büyütüyor. Elektrik, gıda, personel maaşları gibi temel harcama kalemlerinde yaşanan ciddi fiyat artışları, turizm işletmelerini daha da zor duruma sokuyor.
Avrupa’daki ekonomik durgunluk ise ek bir sorun. Özellikle Almanya gibi temel pazarlarımızda yaşanan ekonomik sorunların, tatil planlarında tasarruf tedbirlerine yol açabileceği endişesini yaşıyoruz. Yüksek maliyetler karşısında, fiyatları artırmak da rekabetçi kalabilmek de zorlaşıyor.
Rusya, savaş nedeniyle birçok Batılı destinasyonun radarından çıkarılsa da, Türkiye için her zaman önemli bir pazar oldu. POYD Başkanı Hakan Saatçioğlu’nun da belirttiği gibi, Rusya pazarında bu yıl yüzde 10 oranında bir artış bekleniyor. Ancak, bu artışın fiyatlarla dengelenmesi gerekiyor. Kur baskısı, Rus turistler için Türkiye’yi daha cazip hale getirse de, otelcilerin gelirlerini düşürüyor ve maliyetleri karşılamakta zorlanıyorlar.
Peki Çözüm Ne?
Turizm sektörünün bu kritik dönemde dayanıklılığını artırması için birkaç stratejik hamle öne çıkıyor:
Avrupa ve Rusya’ya ek olarak Orta Doğu, Asya ve Amerika gibi potansiyel pazarlara yönelik tanıtım faaliyetleri artırılmalı. Bu bölgelerdeki turistlerin harcama potansiyeli, sektör için çıkış yolu olabilir.
Rezervasyon platformlarını ve veri analizi sistemlerini daha etkin kullanarak müşteri memnuniyeti ve geri dönüşlülüğü artırmalıyız.
Fiyat odaklı rekabet yerine, hizmet kalitesiyle öne çıkmak önemli. Misafirlerin "bir kere daha Türkiye" demesi için unutulmaz deneyimler sunmalıyız.
Çevre dostu uygulamalar, hem uluslararası imajımızı güçlendirecek hem de yeni turist segmentlerini çekecektir.
Turizmde en büyük sermaye insandır. Nitelikli personel yetiştirilmesine ve eğitim programlarına yatırım yapmaya devam etmeliyiz.
Türkiye turizmi, büyük krizlerden çıkış yapma kabiliyetini defalarca kanıtladı. Ancak, mevcut şartlar sektörün hem yenilikçi hem de dirençli bir yaklaşım benimsemesini gerektiriyor. Döviz kuru ve maliyet artışı gibi engellerin aşılması, sadece bugünün değil, geleceğin de turizmine yatırım yapmak anlamına gelir. Türk turizminin bu sınavdan da başarıyla çıkacağına inanıyoruz; yeter ki hem sektör hem de karar vericiler bu sorunlara etkin bir şekilde odaklanabilsin.