ÜÇ BEŞ KURUŞ UĞRUNA

Günümüzde gerek ülkemizde gerekse dış ülkelerde birçok insanin dini değerlerimize düşman olduklarına şahit oluyoruz. Bu insanların dinden uzaklaşmalarında ya da dine düşman olmalarında İslami etiket taşıyan lakin sadece gerek maddi gerekse makam amaçlı yazılmış kitapların katkısı azımsanmayacak kadar çoktur. Maalesef iyi niyetli ve samimi olan insanların da bir kısmının şeytanın tuzağına düşmesinde Allah-u Teâlâ’nın meramını Türk insanına anlatma iddiasında olan günümüzdeki mevcut birçok meallerin payı azımsanamayacak kadar çoktur. Çünkü iİlmi seviyesi olmayan ve sırf para kazanma adına yazılan bu türden meallerden piyasa geçilmiyor. 

Bu meal yazarları ne Türk edebiyatı ve dilbilgisine vakıflar nede Arap edebiyatı ve dilbilgisine vakıflar. Yapılan meallerin birçoğu sözlük karşılığından oluşmaktadır. Bunan dolayı tercümeler taklitten öteye geçmemenin yanında mevcut yanlışlar nesilden nesile aktarılmış oluyorlar. Bu meallerden hareketle İslam’ı anlamaya çalışan birçok kişi özellikle kader ve hidayet konusunda çıkmaza düşüp Kurana ve İslam’a düşman oluyorlar. Bu konuyu birkaç ayet meali üzerinden örneklendirirsek: Tekvir suresi 29 ayet birçok mealde Ve bütün âlemlerin sahibi olan Allah dilmedikçe, siz dileyemezsiniz’’ şeklinde Türkçeye aktarılmıştır. Diğer bir örnek olarak ise kasas suresi 56 ayetini verebiliriz. Bu ayet meallerde genellikle Sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ama Allah, dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir’’ şeklinde tercüme dilmiştir.

Yukarıdaki ayetlere benzer konuların işlendiği ayetler genelde hep bu şekilde tercüme edilince okuyan kişi ister istemez şu şekilde düşünüyor: Demek ki Allah bana hidayeti nasip etmedi de ben ondan böyleyim. Ya da ben ne kadar uğraşırsam uğraşayım boşuna ben cennetlik olamayacağım. Hele birde uyduruk bazı kıssa ve hikâyelerde bu işin tuzu biberi olunca al sana ateist bir nesil.

Oysa meal yazan bu insanlar bırakın Arab ve Türk edebiyatına vakıf olmayı, birazcık tefsir karıştırsalar bu ayetlerin ne anlama geldiği ya da bu ayetlerden ne kast edildiğini rahatlıkla göreceklerdir. Yukarıdaki ayetlerde Allah-u Teâlâ kısaca cennet benim cehennem benim hesap günü benim hayatınız benim dedikten sonra eğer cennetimi istiyorsanız benim koyduğum kural ve kanunlara ilkelere göre hayatınızı düzenleyin diyor. 

Bakara 2/7’de gecen “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir örtü vardır. İşte onlara buyuk bir azap vardır” ayetindeki “kalplerin ve gözlerin mühürlenmesi”tabirine literal yaklaşıldığında, Allah’ın bir fail olarak insanların kalplerini mühürlemesinin, kişinin iman etme ihtimalini zorla/cebren sonlandırması anlamına geleceğinden bu yaklaşımın adalet acısından problem teşkil ettiği söylenebilir. 

Müteşabih ayetler kategorisinde yer alan bu ayetin diğer muhkem ayetler ışığında incelenmesi halinde, inkar edenlerin iradelerinin ellerinden alınarak artık isteseler de iman edemeyecekleri anlamında kullanılmadığı görülmektedir. Esed, “kalpleri ve gözleri mühürlenen” kişilerle ilgili bu durumda “göz ve kalbin mühürlenmesi” yanlış inançlara körü körüne bağlanıp hakikati duymaya bile tahammül etmeyen ve zamanla gerçeği kavrama yeteneğini kaybetmenin adı olmaktadır demektedir. Ayrıca buradaki hitabın muhatabı, tüm inkâr edenler olmayıp Kur’an’ın diğer ayetlerinde anlatılan yanlış davranışları ısrarla yaparak bunu karakter haline getirenlerdir.

Allah-u Teâlâ kulu cennete girsin diye her türlü kolaylığı sağlamışken, tabiri caizse kucağını açmış beklerken, birileri üç beş kuruş uğruna Allahın: Sünnetullahım ya da kuralım budur ve bu kural herkes için geçerlidir sözünü/ayetini sanki Allahın bazı insanlarla problemi varmış gibi tercüme diyorlar. Ondan sonrada sanki dine diyanete düşman bu nesil uzaydan gelmiş gibi kulaklarının üzerine yatıp hiçbir şey olmamış gibi aval aval gökyüzüne bakıyorlar.