Bir tarihte yazmış olduğum yazıyı bugün tekrar yayınlıyorum, düşünce ve görüşlerim değişmedi.
Uzun zamandır dikkatimi çeken bir hususu bu köşe yazısında dile getirmek istiyorum. Siyonist İsrail ve iş birlikçi zalimler ne zaman bizim kutsal günlerimiz veya değer verdiğimiz gün ve gecelerimiz varsa özellikle o tarihlere yakın veya o tarihlerde Müslümanlara baskı, zulüm, işkence ve katliamlar yaptığını görüyoruz. Bana göre bu zamanlarda bilinçli olarak yapılıyor. Katliamların zamanlamalarını Müslümanların ve yeni yetişen nesillerin bilinçaltına yönelik bir çalışma olarak görüyorum. Bu zulüm faaliyetleri ve katliamlar insanlık tarihine kara leke olarak geçeceği gibi, bizim bilinçaltımıza da sanal âlemlerdeki tepkilerle ve meydanlardaki sloganik bağrışlarla kalacak olursa bilinçaltımıza kabullenilmiş çaresizlik olarak kazınacaktır. Biz sadece meydanlarda bağırıp çağırdığımız takdirde ve Birleşmiş Milletlerde de çıkarmaya çalıştığımız kararlar siyonizmin yaptığı vede yapacağı katliamlara ve zulümlere dur diyemiyorsa, bu bizim Müslüman toplum olarak öğrenilmiş çaresizliğimiz haline dönüşmesinden korkuyorum.
Toplumda fertlerin kendi başına yapabilecekleri fiil ve eylemlerin meşruiyeti söz konusu değildir. Bu hususta devletlerin idari kadrolarındaki Müslüman şahısların toplumdan aldıkları gerçek manada bir güç varsa o güçle devletlerarası birlikte hareketi oluşturarak ümmetin birlikteliğini sağlamış olacaklardır. Ancak böylece elde edilmesi mümkün olan ne varsa o zaman elde edilebilir. Eğer bizler toplumumuzun başına gelecek her türlü sıkıntının karşısında topuklarımızın üzerinde geri dönmeyip, sabredip mücadelemizi devam etmek hususunda kendimizden eminsek, idarecilerimize artık durmayın diyebilecek söylemleri ve baskıyı hem ifade etmek, hem de yapmak zorundayız. Ama meydanlara çıkıp bağırıp çağırdıktan sonra başımıza gelecek sıkıntılara katlanamayacaksak, söylediğimiz sözün ne kendimize ne de devlet idarecilerine hiçbir anlamı olmayacaktır. Biz sadece ferdi ve toplumsal olarak kendimizi tatmin etmek için meydanlardaki sloganlarımızla kalacak ve sonuçta sanal Medya Mücahitliğimizi tescil etmiş olacağız. Kendimizi tatmin etmek için meydanlarda slogan attığımız konuların içerisinden bir tanesi olarak Kudüs, zamanla gündemimizden düşüp gidecektir.
Zalimin icraatları ve fiilleri devam ederken bizler kabullenilmiş çaresizliklerimizle baş başa kalacağız demektir. Evet, Müslümanız ve İslamın bizim hayatımıza verdiği güzellikleri anlıyor ve yaşıyoruz diye düşünüyorsak ve bu toplumun aynı zamanda dünyanın adaletli ve güvenilir bir yer olmasını sağlayacak bir toplum olduğunu düşünüyorsak, bizlerden daha çok idarecilerimizin bu konuda adım atması gerektiği aşikârdır. Tüm Müslüman ülkelerin idarecilerinin üzerine düşen sorumlulukla bir araya gelip sloganik ifadeler kullanmaktan ziyade, birlikte neler yapacağının hem adımlarını atmak, hem de sözlerini söylemek gerektiği ortadadır. Artık Müslüman ülkeler olarak bir araya gelip toparlanmanın vakti geldi ve geçti. Bu milletin ve bu ümmetin sorumluluğunu üzerinde taşıyan idarecilerimizin üzerindeki sorumlulukları ifa edeceklerini düşünerek yarınlarımız için umutla bakmak istiyoruz.
Mutlaka bu zulüm böyle kalmayacak, bu zulmü yapanlar böyle kalmayacak ve asla onların iktidarları ebedi olarak devam etmeyecek. Bunlar Allahın izniyle yakın tarihte bizlerin eliyle olmasa da kendi kendilerini yakıp yıkacaklardır. Eğer bizler,bizi kurtaracak kurtarıcı bekliyorsak vede gelecek kurtarıcının bizler olduğunun farkında değilsek, daha çok bekleriz. ALLAH(cc)ın kendi nefsindekini değiştirmeyen bir toplumu değiştirmeyeceği vadinden de haberimiz yoksa kurtarıcı beklemek boş bir beklentidir. Biz isteriz ki zalimlerin zulmüne dur demek bilinçli Müslümanların eliyle olsun. Allah(cc) toplumumuzu ve ümmeti Muhammedi çekemeyeceği şekilde imtihan etmesin ve onurlu bir şekilde hayatı ve ölümü göğüslememizi nasip etsin. 21.05.2018