ZEKÂ, AKIL VE ALLAH (CC) İNANCI ÜÇGENİNDE, AHRET

  • imsa

   Bundan birkaç hafta önceki bir yazımızda zekâ ve akıl üzerine gücümüz yettiğince bir şeyler yazmıştık. Bu haftada ahret ve Allah inancı üzerinden zekâ ve akıl hakkında yazacağız. Akıl ve zekâ konusu hakkında ‘’Kuranı kerim birçok konuda olduğu gibi, hayata sadece dünya gözüyle bakan insanların akıl ve zekâ anlayışlarına, yeni ufuklar yeni bakış açıları getirmiştir. İlk önce akıl ile zekâ kavramının kullanım alanlarını birbirinden ayırmıştır. Akıllı olmanın zeki olmadan üstün olduğunu vurgulamanın yanında,akıl kavramının kullanım boyutunu ahrete yöneltmiştir. Zekâ ile birlikte dünyaya ait işler için kullanılan akıl kavramını, kuranı kerim ahret hayatıyla ilişkilendirerek, yeni bir boyut kazandırmıştır’’ şeklinde bir açılım getirmiştik.

  İster ilahi olsun ister beşeri olsun bir dine inanan insanların çoğunluğu ahret hayatının varlığına inanır. İnandığından dolayıdır ki orada rahat etmek için inandıkları dinin gereklerini elinden geldiği kadar yaparlar. Bir ilahi dine mensup olan Müslümanlar Hıristiyanlar ve Yahudiler ahrete inanmakla birlikte, bu din mensuplarında bir rahatlık-rehavet göze çarpar. Hıristiyan ve Yahudilerde bu rahatlığı anlamak mümkün. Çünkü Hıristiyan inanışına göre Âdem ve Havva'nın Aden Bahçesi'nde günah işlemesi ve bu yüzden tüm insanların doğuştan günahkâr ve kusurlu olmasıdır. Katolik Kilisesi'nin temel öğretilerindendir. İsa'nın çarmıha gerilmesi de bu günahı telafi etmiştir. Kısaca bir Hıristiyanne kadar günah işlerle işlesin ne kadar dinden uzak olursa olsun sadece Hıristiyanlığa mensup olması cennet girmesi için yeterlidir.

   Yahudilerde ise ahret inancını etkileyen sebep çok daha farklı. onlar direkt Allahla işi garantiye aldıklarına inanıyorlar. İlk önce kendi ırk veya inancına tabi olanların özel statüye tabi olduğuna inandıktan sonra işledikleri günahlardan ise kaporat denen bir ayinle kolaylıkla kurtuluyorlar.Kişi, tavuğu veya bir tutam demir parayı bir başkasının kafasının üzerinde üç kere çevirerek o kişinin günahlarını sembolik olarak tavuğa veya paraya geçirir. Böylelikle anasından doğmuş gibi olurlar.

   İslam inancına baktığımız zaman ise Müslümanlar ahret hayatıyla alakalı yüzlerce ayetle korkutulur veya uyarılır. Müslüman’ım diyenin ahret konusunda diğer din mensuplarında olduğu gibi gereğinden fazla Allahın affına güvenip rehavete kapılıp amel konusunda tembellik yapmamaları defaatlerce hatırlatılır. Bu meyanda Allah-u Teâlâ kuran-ı kerimde Fatır suresi 35. Ayetinde "İnsanlar! Allah'ın vâdi elbette gerçektir, öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o çok hilekâr şeytan da Allah'ın kerem ve merhametini ileri sürerek sizi aldatmasın" buyuruyor.

   Tüm bu inanç şekillerini alt alta üst üste koyduğumuzda Yahudi ve Hıristiyan dinine mensup olanların ahret konusunda rehavetlerinin sebebini anlamak mümkünken, Müslümanların ahret konusundaki rehavetlerini anlamak mümkün değil. Hıristiyan ve Yahudilerin inanç sisteminde her ne günah işlersen işle cennet garanti derken, Müslümanların inanç sisteminin anlatıldığı kuran-ı kerimde ise, Allah tabiri caizse diğer insanlar gibi boş hayaller peşinden koşmayın, cennete ve Allahın rızasına talipseniz gönderilen kitabı öğrenin ve uyun buyruluyor.

  İnsanın yaratıcısı ve dininin sahibi Allah(cc) gerek kitabında gerekse peygamberi vasıtasıyla ahrette faydalı olacak şekilde inancınızı öğrenin ve amellerinizi elinizden geldiği kadar yapın derken, tüm bu uyarılara rağmen bugün Müslümanlar anlaşılmaz bir rehavetin içindeler. İnsan düşünmeden edemiyor. Acaba bu rehavetliğin sebebi, Yahudi ve Hıristiyanlar düşündüğü gibi cennetin garanti olduğunu mu düşünüyorlar? Yâda ahret hayatı onları cezp etmiyor mu? Yoksa Akıldan yana bir sorunlarımı var? Çünkü Allah-u Teâlâ kasas suresi 77. ayetinde akıllı olduğunu iddia edenlerin ancak,hem dünyadan nasibini unutmayan, hem de ahretten nasibini unutmayan kişiler olduğu bildiriliyor.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.